Er-Raûf,
esma-i ilâhîden Allah Teâlâ’nın bir ismi şerifleridir. Çok
acıyan, esirgeyen, merhamet sahibi anlamlarına gelmektedir.
O
Allah ki çok merhametlidir. Rahman ve Rahimiyetiyle beraber Raûf’tur
da. Bu ismi şerifi cümle canlılara tecelli etmiştir. Her canlı
bu ismi şerifin tecellisinden nasibini almıştır, almakta ve
alacaktır. Meselâ nebatata baktığımızda göreceğiz ki; her
nebatın cinsine göre gelişip meyvesini verebilmesi için, pek çok
gıdaya ihtiyacı var. Pek çok esmasının tecellilerine mazhar eden
Mevlâ, Hâlık ismi ile yaratıp, Hayy ismi ile hayat verdiği
nebata Raûf ismi şerifleri ile merhamet edip, pek çok
tehlikelerden Hafiz ismi ile koruyup, Rezzâk ismi şerifi ile de
rızıklandırıyor. Dolayısıyla insanların ihtiyacına sunuyor.
Hayvanata
baktığımızda yine görüyoruz ki; Raûf olan Yüce Mevlâ onların
da zahir, batın bütün ihtiyaçlarını karşılıyor. O dili
söylemeyen zavallı hayvanların halleri ne kadar acıklı görünür.
Halbuki Cenab-ı Mevlâ, kemâl-i merhametinden onlara bir ilham, bir
sevk-i tabi-i1
ihsan buyurmuştur, bu sebepten onlar hayatlarını temin edecek
maddeleri bulurlar. Kendi nevîlerinin muhafaza yollarını bilirler.
Helâklarına mucib olacak ifrat ve tefrite kapılmazlar. Bunlardan
başka yuva kurmak, yavrularını gözetip yetiştirmek gibi daha
nice işler yaparlar ki; bu esrar düşünen insanı hayretten
hayrete düşürür.
O
Raûf ki karıncaya yer altında yuva yapma imkanı verip yine kendi
cinsleriyle bir uzlaşma, yardımlaşma içerisinde çalışıp
rızıklarını temin etme ilhamını da bahşetmiştir. Arıya bal,
böceğe ipek yapma ilhamını veren Mevlâ, denizlerin diplerinde,
karada ve havada hayatını sürdüren cümle mahlûkatının zahir,
batın cümle ihtiyaçlarına cevap vermiştir.
İnsan
bu hususları biraz düşünüp tefekkür etse, Allah’ın re’feti2
öyle görülür ki; insanın o Raûf, Rahîm olan Rabbine muhabbeti
artar, teslimiyeti kuvvet bulur. Allah’ın insanlara re’feti
diğer canlılara olandan daha büyüktür. O Allah ki, insanı
eşref-i mahlûkat olarak yaratmış ve cümle mahlûkat ve mevcudat
içinde özel bir yer vermiştir. Cürmü küçük, iktidarı hiç
hükmünde olan insanın ihtiyaçları ise pek çok olup, ebediyete
uzanır ki; o Rahîm ve Raûf olan Mevlâ’ya ne kadar muhtaç
olduğu açıktır. Hayatımızın kısa bir devresi için
ikametimize tahsis buyurduğu arzın içi ve dışı, her zerresi
bizim menfaatimiz için çalışmaktadır. Maddî rızıklarımızın
da manevî rızıklarımızın da kaynaklarını bol
bol yaratmış, menfaatimize sunmuştur.
O
Yüce Allah, insanı hilkatin gayesi, mahlûkatın ekmeli olarak
yaratmıştır. Cümle varlıkları da onun emrine âmâde kılmıştır.
Güneş onun için vardır, rahmet onun için yağar, bunca hayvanat
insanın istifadesi için yaratılmıştır. İnsana her biri ayrı
ayrı hizmet etmektedir. Hatta meleklerin dahi ekserisi insanlara
hizmet etmekte ve o Rahîm, Raûf olan Mevlâ’nın esmasının
tecellisi ile şefkat ve merhametle insanların, hassaten müminlerin
günahlarının affı ve sevaplarının ziyade olup saadet yurdu olan
cennetlere ve rıza-i ilahîye nail olmaları için niyaz etmekte,
münacat etmekte olduklarını Yüce Allah Kur’an-i Kerîm’de
haber veriyor.
O
Yüce Allah bunca nimetlerle perverde etmekle beraber, nimete
şükredenin nimetini artıracağını haber verirken, isyan, tuğyan
edip sonra pişman olanın, tevbe edenin de günahını
bağışlayacağını ilan eder ki, Rahîm ve Raûf esmasının
tecellileri ile onların tevbeleri kabul edilip affa mazhar olurlar.
Allahü azimüşşan diğer esması gibi bunu da kulları üzerinde
görmek ister. Hassaten müminin, Rahman, Rahîm, Raûf, Halîm gibi
esma-i ilahîlerin tecellisinden bol bol istifade edebilmesi için
ciddi say u gayret etmesi lazımdır. Bu isimlerin tecellisi
nisbetinde kul, Rabbine kurbiyyet kazanıp rızasına, sevgisine,
övgüsüne nail olur. Bu vasıflar pek çok hayırlara, ecirlere
sebep olup, manen kemâle ermeğe vesiledir ve dolayısıyla pek çok
tehlikelerden, günahlardan da korunmaya vesiledir. Abdullah b. Amr
el As (r.a)’dan nakledildiğine göre Resulullah (s.a.v) minberden
ashaba hitaben şöyle buyurmuştur: “Merhamet ediniz, merhametle
mukabele görürsünüz; bağışlayın, Allah (da sizi) bağışlar”
3
Ashab-ı
Kiram’ın üstünlüğü fazla ibadetlerinden ötürü değildir,
onların hakikatindeki fazilet, esma-i ilahinin tecellilerine mazhar
oluşları, sıfatullahla sıfatlanıp tevekkül ve teslimiyetlerinin
kuvvetli oluşlarındandı.
Bu
ismin insanda tecellisi nasıl fark edilir denirse, şöyle
diyebiliriz: Bir mümin ki, çok merhametli, affedici, yumuşak
tabiatlı, kolay kolay incinmez, incitmez, herkesle geçimli, herkese
iyilik yapmaktan zevk duyar, nefsi için gazaplanmaz, hüsn-ü zan
sahibi, mütevazı, hizmet ehli ise, hürmet, edeb gibi pek çok
vasıflara sahipse kaynağı, Halîm, Rahîm ve Raûf esma-i
ilahilerinin tecellileridir denebilir.
Allah’ın
Rahîm ve Raûf esma-i ilahisi, Allah’ın merhametini içerir.
“(Resûlüm!)
Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” 4
“O,
kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve
yaptıklarınızı bilendir” 5
“De
ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları
bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”
6
Resulullah
(s.a.v) Efendimiz, Mi’raca çıktıklarında Allah Teâlâ şöyle
buyurdu:
- Ya Habibim! Her sevgili sevgilisinin yanına geldiğinde hediyeler getirir. Benim huzuruma sen ne getirdin?
Nebî (s.a.v) Efendimiz
şöyle dedi:
- Ya Rabbi! Senin hazinelerinde olmayan iki şey getirdim.
Allah
Teâlâ onların ne olduğunu bildiği halde:
- Nedir onlar ey Habibim? diye sordu. Nebî (s.a.v) de,
- Biri ibadet noksanlığı, diğeri de ümmetimin isyanıdır. Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
- Ya Habibim! Medem ki katıma acizlik ve itirafla geldin. O halde sana ecir ve mükâfatını kat kat vereceğim. Ümmetinin noksan ve isyanını gufrana çevireceğim.
“Ancak tevbe ve iman
edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah, onların
kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır,
engin merhamet sahibidir.” 7
Sonra
Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri, Rasûlü Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem'e:
- Ey Habibim! buyurdu. Sağına bak. Hazreti Peygamber sağ tarafına baktığında, çok dalgalı büyük bir deniz gördü. Denizin içinde bir ada, adanın içinde bir ağaç, ağacın üstünde bir kuş, kuşun gagasında az bir toprak, çamur danesi gördü. Allah Teâlâ buyurdu ki:
- Ey Habibim! Bu büyük deniz benim rahmet deryamdır. Şu küçük adadaki ağaç, bütün dünya ve onun bahçesidir. Kuş da insanlardır. Kuşun gagasındaki bir parça çamur, insanların günahlarıdır. Bu bir damla çamur, benim rahmet denizimi bulandırabilir mi? Eğer rahmet deryası bir dalgalanacak olursa, o küçük zerre yok olur, gider. Sen şefi-ül müznibinsin; günahkârlara şefaatçisin. Ben ise Erhamürrahimin’im, merhamet edicilerin en merhametlisiyim. 8
Böylece
Allah Teâlâ, o engin merhametini, gufrânını, Rahman, Rahîm ve
Raûf olduğunu bildirmiştir.
Hz.
Ali (r.a), fendimiz (s.a.v)’den rivayet eder:
“Allah
Teâlâ İbrahim (a.s.)’a yer ve gökleri gösterdiği zaman,
İbrahim (a.s), Allah’a isyan etmekte olan birini gördü ve
Allah’a onu helâk etmesi için dua etti, o helâk oldu. Başka bir
asiyi gördü. Onun için de beddua etti. O da helâk oldu. Böylece
bir kaç kişi helâk edildi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk, İbrahim
(a.s)’a şöyle vahiy buyurdu:
- Ey İbrahim! Muhakkak sen duâsı müstecâb bir kimsesin! Kullarımın helâki için bana duâ etme! Zirâ onların benim yanımda üç hususiyetleri vardır:
- Kul yaptıklarına ya tevbe eder, ben de tevbesini kabul ederim.
- Veya onun zürriyetinden beni zikredecek bir nesil çıkar.
İşte
Allah, Rahman, Rahîm, Gafûr, Raûf’tur. Kullarının üzerinde bu
sıfatları görmek ister.
3
Ahmed b. Hanbel,II, 165,219
8
Altınoluk Dergisi, 1989 Mayıs, Sayı:39, Sf:34, Sadık Dânâ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder