El-Melik,
Allah (c.c)’ın esma-ül hüsna’sından bir ism-i ilâhisidir.
Melik, bilindiği üzere hükümdar anlamında olup; dünyayı idare
edenlere denilir. Hakiki Melik ise Rabb’ül Âlemin olan Yüce
Mevlâ’dır.
O
öyle bir Melik’tir ki, cümle alemlerin, tüm varlıkların
melikidir. Kâinatın ezeli ve ebedi tek hükümdarı ancak
Allah’tır. Kâinatta mutlak hükümdarlık ancak Allah Teâlâ’nın
hakkıdır. Bu sıfatta O’na denk olacak başka bir melik asla
düşünülemez. Malik’ül Mülk’tür, mülk O’na aittir.
Öyleyse mülkün sahibi aynı zamanda o mülkün melikidir. İdare
eden O’dur, kanunlar vaz eden odur. O’nun hükmü geçerlidir.
Hükümlerle, kanunlarla kâinatı idare eden tek hükümdar Allah
(c.c)’tır. Sonsuz âlemlerde ve sayısız mahlûkat üstünde
hakimiyet ve saltanat ancak O’nundur, ve ancak O’nun iradesi,
hüküm ve saltanatı caridir. Ancak O’nun dilediği olur ve
dilemediği olmaz. Fermanını geri döndürecek hüküm ve kazasını
bozacak olan yoktur. Dilediğini dilediği gibi yapar. Dilerse mülk
verir, şah yapar; dilerse padişahken alçaltır, sefil, zelil eder.
Diler var eder, diler yok eder. Dilerse fetihler nasip eder, dilerse
bir milleti bozguna uğratır. Bir ayet-i kerimede şöyle buyurur:
“(Resûlüm!)
De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine
verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini
yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin
elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin. Geceyi gündüze katar,
gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden
de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık
verirsin.” 1
Herkes
O’nun iradesine tabi olup fermanına baş eğmeye mecburdur. O
kimseye muhtaç değildir fakat herşey O’na muhtaçtır. Kainat
üzerinde tasarrufu bi’l-istiklâldir2.
Yardımcıya, vezire, vekile hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O
hükümdar ki, dünyayı bir çalışma yeri, ahireti de hesap günü,
yani çalışmanın karşılığının alınacağı yer olarak
yaratmıştır. Mahkeme-i kübra oradadır. İyiler için iyi
işleriin bedeli cennet, kötüler için kötü işlerinin bedeli de
cehennemdir. Hem o hükümdar aynı zamanda Adil’dir. Herkese hak
ettiğini Adl isminin tecellisiyle verecektir.
O
Melik ki, kullarına hükümlerini, kurallarını, kanunlarını,
madde madde haber verip ilan ederken aynı zamanda da hiçbir şeyin
O’ndan gizli kalmayacağını, herşeyden haberdar olduğunu da
bildiriyor. Evet, Habîr, Semi’, Basîr, Rakîb, Alîm, Latîf,
Şehîd gibi isimleri ile nasıl bir hükümdar olduğunu bildiriyor.
Dünyadaki
meliklere yani yöneticilere gelince, belki Allah tarafından
muvakkaten3
iktidar mevkiine getirilmişlerdir. Onlara da büyük mesuliyetler
düşmektedir ki, kâinatın Melikinin birer vazifeli memurudurlar.
Onlar da devletten, milletten sorumludurlar. Allah bu mevkide
olanlara iz’an ve mesuliyet duygusu versin. Üstlendikleri işler
çok büyük ciddiyet gerektiren ve çok büyük sorumlulukları
beraberinde getiren görevlerdir.
Bu
hususta biz kullara düşen nedir? Bu Yüce Melîk’in karşısında
sorumluluklarımızı müdrik miyiz? Hakikaten kanunlara uyuyor
muyuz?
“Andolsun,
insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını
biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” 4
“Kim
zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı
şer işlemişse onu görür.” 5
Bu
benzeri pek çok ayetler gösteriyor ki, hükümdar herşeye vakıf
ve herşey muntazam bir şekilde kayda geçiyor. Ve mahkeme-i kübrada
bu kayıtlar ortaya dökülüp hesabı sorulacak ve herkes neyi hak
ettiyse -mükafat veya mücazat- verilecek. Ve Cenab-ı Hakk kula
adeta “İşte ben hükümdarım, şunlar da yasalarım. İstersen
bu yasalara saygılı olur mükafata erersin, istersen yasalarımı
çiğner cezaya çarptırılırsın, sana biraz mühlet” dercesine
açık bir şekilde kendi hükümdarlığını ilan ediyor, kullarını
uyarıyor ve itaate dolayısı ile kurtuluşa yani cennetlerine vasıl
olmaya davet ediyor. İtaat etmeyenlere de başlarına gelecek elim
azabı haber veriyor. Allah Teâlâ koyduğu hududları aşanlara
şöyle nida ediyor:
“Kendisini
rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin
başına ineceğini yakında bileceksiniz." 6
İtaat
edenlere de şöyle sesleniyor:
“İman
edip de, iyi işler yapanlara gelince, onlar için yaptıklarına
karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.”
7
Dünyada
bile hükümdarın hükümlerine riayet edilmediğinde nasıl ceza
uygulanıyor; malumdur. Hakiki hükümdar, Malik’ül Mülk olan
Mevlâ da kendi kanunlarına itaat edenler ve etmeyenler hakkında
hükmedecektir elbette. Tarih, Melik olan Allah’a itaat edenlerin
ve etmeyenlerin tabloları ile doludur. İtaat edenleri daha dünyada
iken yüceltmiş, itibarlı kılmış, ahirette ise daha çok nimet
ve şerefe nail olacaklarının müjdesini vermiştir.
İşte
Musa (a.s) karşısında hükümdarlık taslayan Firavun’un
akıbeti. İbrahim (a.s) karşısında Nemrud’un akıbeti. Nuh
(a.s)’ın evladı, karısı ve kavminin durumları. Karun ve bunca
şahlar, krallar, kraliçeler, Hakk’tan uzak olanlar... Hepsinin
sonu felakettir, mevkisi ne olursa olsun.
Ebu
Bekir’ler (r.a), Veysel Karaniler, Yunus Emreler, Mevlânâlar,
Bahaeddin Nakşibendler, Abdülkadir Geylânîler, Hz. Hatice, Aişe,
Fatıma Analarımız, Rabia Hatunlar gibi hayırla şerefle
yadedilenler, O Yüce Melik karşısında boyun büküp saygıyla
teslim olanlardır. Rabbim bizi de itaatlilerden eylesin. Âmin.
İşte
Allah’ın Melik ve hükümdarlığına dair ayet-i kerimelerden
mealler:
“Görmekte
olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ
eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların)
her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize
kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip
âyetleri açıklamaktadır.” 8
“Rahmân,
Arş'a istivâ etmiştir.” 9
“Gökleri,
yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a
istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân'dır. Bunu bir bilene sor.” 10
“Gökleri,
yeri ve bunların arasındakileri altı günde (devirde) yaratan,
sonra arşa istivâ eden Allah'tır. O'ndan başka ne bir dost ne de
bir şefaatçınız vardır. Artık düşünüp öğüt almaz
mısınız?” 11
“O,
gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istivâ
edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya
yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah
yaptıklarınızı görür.” 12
El-Melîk
olan Rabb’ül Alemin’in üzerimizdeki tasarrufunu ve bizimle olan
münasebetini, maddi manevi nimetleriyle serfiraz oluşumuzu, bu
Rahman ve Rahîm olan Melîk’in karşısındaki sorumluluklarımızı
bir nebze düşünürsek, ne derece nakıs, zayıf ve ciddiyetsiz
olduğumuz ortaya çıkacaktır.
Düşünelim
ki dünya kanunları dahi itaati gerektiriyor ve aksi bir hareket
cezayla sonuçlanıyor, ve fertlerin kalblerinde en azından cezaya
çarptırılmamak için yasalara uyma duygusu hakim. Bu nedenle
davranışlara bu yasalara göre yön veriliyor, hem yasalara saygılı
olma, hem cezadan korunma, hem de hükümdarın takdirini kazanıp
ödüllendirilme amacı güdülüyor. Malik-ül Mülk olan Yüce
Allah, insanı eşref-i mahlûkat olarak yaratmış ve bu özel
mahlûkuna iman gibi bir hazine bahşetmiştir. En büyük zenginlik,
nimet imandır ve imanın gereği olarak Rabb’e kulluktur. İşte
bu iman ve kulluk sayesindedir ki; O Melik itaat eden kullarına
cennetlerde mülk ihsan edip, ebedi saadete erdirip büyük bahşişler
vererek ve haber verdiği üzere aklın, mantığın almadığı
sürprizlerle adeta ukba padişahlığı lûtfedecektir.
“La
ilahe illallah’ül Melik’ül Hakk’ul mübin” derken uyanık
olalım, o merhameti engin, kerim Melik’e yakışır bir kulluk
sergileyelim inşallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder