Ez-Zâhir,
Esma-ül hüsnadan olup Allah-ü Zülcelalin sıfat-ı uzması ve
esma-i ilâhîsidir. Zâhir, aşikâr anlamına gelir. Allah
Teâlâ'nın varlığı her şeyden aşikârdır. Başta kendi
mevcudiyetimiz O'nun varlığına en büyük delildir. Bununla
beraber gözümüzün gördüğü her manzara, kulaklarımızın
işittiği her nağme, ses, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı
her şey, fikirlerimizin üzerinde çalıştığı her mana hâsılı
gerek içimizde gerek dışımızda anlayıp sezebildiğimiz her şey
O'nun varlığına, birliğine, sıfat-ı kemaliyesine şahittir.
Çünkü bunları yaratan ve yaşatan O Yüce Allah'tır.
Evet,
şu bir gerçektir ki, her sanat eseri sanatkârın mevcudiyetine
şehadet eder. Her nakış nakkaşı isbat eder. Bir iğne ustasız
olamayacağına göre bunca varlık, canlı, cansız cisimler,
harikulade hadiseler, küre-i arz, güneşler, ay ve yıldızlar,
sayıca hesaba gelmeyen bunca gezegenler, gökten inen yağmur,
yerden çıkan nebatat O'nun varlığının, birliğinin
nişanlarıdır. Adeta zerreden kürelere, damladan deryalara kadar,
en küçük, ancak mikroskopla görülebilen hücreden koskoca insana
kadar madde mana adına her şey yaratanının, yaşatanının
şahitleri olup her şey farkında veya değil fakat hal diliyle 'Hu'
diyor, Haliklarının varlığına şehadet ediyor.
Evet,
bir Halik var, gayrı her şey mahlûktur. Her mahlûk da Halikının
nişanıdır, eseridir. O Allah ki, her mahlûkun halinden
haberdardır. Zatı itibariyle görünmez, nasıl bir Zât-ı İlâhî
olduğu bizce meçhuldür. Çünkü o Yüce Yaratıcı yarattığı
mahlûkuna kendi zâtını bildirmemiş ve bu hususta düşünüp
yorum yapmayı da yasaklamıştır ki, yarattığı akıl Zâtını
anlamaya müsait değildir. Murâd-ı ilâhî öyle murad etmiştir
ve O'nu görmek ancak cennet yurdunda olacaktır. Bize düşen
Rabbimizi eserleriyle tanıyıp iman etmek olmakla beraber,
gördüğümüz, duyduğumuz her şeyde, içinde bulunduğumuz her
durumda Mevlâ'nın varlığını, birliğini, azametini görüp
sanatta sanatkârı seyretmektir. O öyle bir Allah'dır ki, her
yerde zahirdir.
Ayet-i
kerîmede "O'na gözler erişemez, O ise bütün gözleri görür"
1
buyurmuş ki, eserleri O'nun şahitleri olduğu gibi mesajları da
O'nun an bariz şahitleridir.
"Onlar,
üstlerinde kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları
görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahman olan Allah'tan başkası
tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi görendir." 2
"De
ki: Baksanıza, eğer suyunuz yerin dibine çekilse, size kim bir
akarsu getirebilir?" 3
"Yeryüzünde
ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip
onları yedi gök olarak düzenleyen de O'dur. O, her şeyi çok iyi
bilendir" 4
Mevlâ,
pek çok ayetlerde varlığını, birliğini, cümle varlıkların
yaratıcısı olduğunu bildirmiştir ki, gerek Kur'an-ı azimüşşan
gerekse kâinat kitabı, kürre-i arz ve içindekiler Allah-ü
Zülcelâlin varlığının ve cümle sıfat-ı uzmasının, esmâ-i
ilâhîsinin şahitleridirler. İşte böylece Allah her yerde
zahirdir ki Zâhir esmâ-i ilâhîsi cümle varlıkta tecelli
etmiştir.
Biz
insanların da bir zâhir bir de bâtın yönümüz var ki, işte bu
ismin tecellisi ile bedenimiz zâhir olduğu gibi pek çok ahvalimiz
de zâhirdir. Mesela gözümüz zâhirdir, bu zâhirdeki göz zâhiri
görür, kulak zâhir sesi duyar, el zâhir şeyleri tutar, ayak
zâhir zeminde yürür, hareket eder vs. Amellerin de bir zâhir bir
de bâtın yönü vardır. Hayırlı veya hayırsız, sevaba veya
günaha vesile olacak, kâra veya zarara sebep olacak pek çok ahvâl
vardır ki, zâhirdir. Zâhirle bâtın, ruhla ceset gibidir; bâtın
olan ruh ne derece önemli ise, zâhir olan ceset de o derece
önemlidir. Ruhla ceset mesuliyet itibariyle birbirinden ayrılmaz
bir bütün gibidirler.
Maddesiz
mana, manasız madde pek muteber sayılmaz, kulun amelini de Allah
Teâlâ hem zâhir hem bâtın yönüyle değerlendiriyor. Şöyle
ki, zâhiren çok güzel amel bâtına göre değer kazanıyor ki,
bir hadis-i şerifte "Ameller niyetlere göre değerlenir"
5
buyrulmuştur. Böyle olmakla beraber her ne kadar niyet halis olsa
fakat zâhirde hiç amel olmasa, bu niyet de insana pek yarar
sağlamaz, yararlı olması için fiiliyat lazımdır. Meselâ
namazın kılınması gerektiğinin idrakinde olup namazı kılmamak
mesuliyetten kurtarmaz.
Allah
Zâhirdir, Bâtındır. Hem zâhire, hem bâtına nigehbandır 6,
ve zâhiri de bâtını da yaratandır. Ve mevcudât zâhir ve
bâtından ibaret olarak iki keyfiyetten müteşekkildir. Kulun
yaratılış gayesi ise, zâhir ve bâtını ile Hakk'a kulluktur. Ve
kul zâhirinden de bâtınından da mesuldür.
1
En'am:103
2
Mülk:19
3
Mülk:30
4
Bakara:29
5
Buhari,
Müslim
6
gözetici
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder