Attar;
güzel koku yapıp satan (ıtriyatçı) demektir. Itriyatçı güzel
koku yapar fakat bu güzel kokuları bizzat kendisi yaratamaz.
Itriyatın yaratıcısı Hâlık Teâlâ’dır. Bir başka deyişle
Attar-ı hakîkî O’dur da diyebiliriz. Kâinatı çeşitli
nakışlarla bezediği için O’na Nakkâş-ı hakîkî dediğimiz
gibi.
“Allah,
yeri canlılar için yaratmıştır. Orada meyveler ve salkımlı
hurma ağaçları vardır. Yapraklı daneler ve hoş kokulu bitkiler
vardır.” 2
Ayet-i kerîmede işaret edilen hoş kokulu bitkiler ki, kendi
cinsine has kokularla bezenmiştir. Meselâ karabiber ağacına
dikkat edersek yapraklarının da aynen meyvesi gibi koktuğunu
görürüz. Birkaç örnek daha verecek olsak, nane, kekik, reyhan,
fesleğen, ıtır vs. saymakla bitiremeyiz. Peki, bu hoş kokular
sadece bu tür yaprakları kokan bitki türlerinde mi? Elbette hayır.
O, renkleri, şekilleri, desenleriyle olduğu gibi çeşit çeşit
kokularıyla da gönülleri ferahlandıran çiçek türleri ki, her
biri ayrı ayrı kokularla bezenmişlerdir. Bunlardan bazıları
herkesin bildiği gibi gül, nergis, şebboy, karanfil vs.dir.
Ya
hoş kokulu meyveler, çilek, şeftali, portakal, kavun vs. Sayıya
hesaba gelmeyen envai çeşit kokularıyla sebzeler, meyveler,
içecekler. Koku da ayrı bir nimet-i ilâhîdir ki; O Yüce
Yaratıcı’nın nasıl bir attar olduğunun nişaneleridir. Allah,
“… Allah’ın nimetlerini sayacak olursanız bitiremezsiniz…”
3
buyuruyor ki; âmennâ diyoruz, asla ve kat’a bitiremeyiz. Kimse
buna güç yettiremez. İşte bu kadar güzel kokular ki bir nimet-i
ilâhîdirler, O’nun bir lütf-u ihsanıdırlar.
Rabbimiz
Lâtif ism-i şerifinin tecellisi ile nimetlerini değişik değişik
letâfetle bezeyip kullarına sunuyor ki; güzel isimlerinin
tecellilerinin sonucu, El-Musavvir ismi ile şekil verirken, El-Bedî’
ismi ile bir modele ihtiyaç duymadan şekillendiriyor, Sıbğatullah
ile renk renk boyuyor, değişik güzellikte çeşit çeşit
kokularla beziyor. Mutfakta soyulan bir salatalıktan başka odada
bulunan biri görmediği halde kokusu vasıtasıyla haberdar oluyor.
Şahit olduğum bir hatıra şöyledir: Misafirliğe gittiğimiz evin
yetmiş dört yaşında gözleri görmeyen bir annesi vardı. Bir ara
evin kızı elinde kahve tepsisiyle içeri girince, o gözleri
görmeyen yaşlı teyze derin bir nefes aldı, havayı kokladı ve
“Kahve mi geldi?” dedi. “Evet” cevabını alınca, ağlayarak
ellerini Yüce Yaratıcı’ya kaldırdı, içten bir sesle:
“Elhamdülillah! Rabbim! Gözlerimi aldın ama burnumla haberdar
ediyor, kokusunu duyuruyorsun” diyerek Rabb’ül âlemin’e
hamd-ü sena etti.
Attar-ı
hakîkî her cinse ayrı koku verdiği gibi, bu cinslerin de her
ferdine El-Ferd ism-i şerifinin tecellisi ile ayrı ayrı kendine
has bir koku ihsan etmiştir ki; böylece hem vahidiyetinin hem de
ehadiyetinin damgasını vurmuştur. Meselâ vahidiyetinin eseri,
elma, portakal, mandalina gibi her cinse ayrı ayrı koku ihsan
etmiştir. Ehadiyetinin eseri ile de her ferde kendine has koku ihsan
etmiştir. Kraliçe arı kendine has bir koku yaymakta, kovandaki
arılar birbirlerini bu kokuyla tanımaktadırlar. Kraliçe arı
yaşlanınca yaydığı koku azalmakta ve böylece kovandaki arılar
yeni bir kraliçe arı yetiştirmeye başlamaktadırlar.
Her
insanın da kendine has bir kokusunun olduğu malum. Yusuf (a.s)
gözlerini kaybeden babasına gömleğini gönderdiğinde onun
verdiği cevap her ferdin, her eşyanın kendine has hissedilen veya
hissedilemeyen bir kokuya sahip olduklarını belirtmekteydi.
“Kafile
(Mısır’dan) ayrılınca, babaları (Yakub (a.s), yanındakilere):
Eğer bana bunamış demezseniz inanın ben Yusuf’un kokusunu
alıyorum!” 4
Peygamber
Efendimiz (s.a.v)’in terinin gül kokusuna benzediği bir gerçek
olmakla beraber onun bulunduğu ve geçtiği yerlerin, başını
okşadığı çocukların saçlarının da o Yüce Nebî’ye has
güzel kokular neşrettiği de malumdur.
Koku
alma uygusu çok hassas olan köpeklerin, bir insanın kullandığı
herhangi bir eşyayı kokladıktan sonra o kişinin bastığı yerden
o kişinin kokusunun alıp takip ettiği ve biiznillah o kişiyi
buldukları da bilinmektedir ve polisler bundan faydalanmaktadırlar.
Bunlar ve benzeri gerçeklerin bize ilham ettiğine bakılınca, her
ferd ve her cins kendine has bir koku neşretmektedirler.
Dut
yaprağını yiyen geyiğin karnında misk-ü amber yaratan Mevlâ’nın
şanı ne yücedir. Ve O, Attar-ı hakîkî’dir.
Bir
de maneviyat kokusu vardır ki, onu da ancak ehli olan duyabilir.
Meselâ; silsile-i âliyyeden Muhammed Baba Semmasî (k.s), Şah-ı
Nakşibend’in (k.s) ailesinin oturduğu Kasr-ı Hinduvan’dan
geçerken “Burada benim burnuma bir yiğit kokusu geliyor. Yakında
bu yiğit sayesinde Kasr-ı Hinduvan, Kasr-ı Ârifan olsa gerektir”
der.
Birkaç
zaman sonra köye tekrar gelen Muhammed Baba Semmasî (k.s), bu
sefer, “Koku artmış, bu yiğit dünyaya gelmiş olmalı” der.
Bu sırada Bahaeddin (k.s) doğalı henüz üç gün olmuştur.
Ehline
maneviyatın kokusu zahir olur. Hatta zaman zaman sohbet-i Kur’an
olan bazı zikir meclislerinde güzel koku yayıldığı bazı
maneviyatlı kişiler için malumdur. Bazı Hakk dostlarının vefatı
esnasında güzel kokuların hissedildiğine de şahit olanlar
vardır.
Koku
da bir nimet-i ilâhîdir ki, güzel kokular nimet olmakla beraber
çirkin kokuların bile zaman zaman nimet olduğuna şahit oluyoruz.
Meselâ bozulmuş bir yiyeceği, görünüşünden bozulmuş olduğu
anlaşılmadığı ve fark edemediğimiz için ağzımıza
koyabilirdik. Ama Mevlâ, o bozulmuş yiyeceğin kötü kokusu ile
bizi haberdar ediyor ve böylece tehlikelerden koruyor. Herhangi bir
yere pis bir şeyin bulaşıp bulaşmadığını bazı durumlarda
gözle tespit edemiyoruz. Fakat koklamak suretiyle bunu tespit
edebildiğimiz vaki olmaktadır. Hatta mutfakta kullandığımız tüp
gaza, kendisi doğal haliyle bir kokuya sahip olmadığı halde dolum
tesislerinde özellikle kötü bir koku veriliyor ki; herhangi bir
gaz kaçağı, kokusundan belli olsun. Ve her şey zıddı ile
bilinir, kötü koku olmasa güzel kokunun, güzelliğin farkında
olamazdık.
Attar-ı
hakîkî olan Mevlâ, cemâlî sıfatlarıyla güzel kokular yaratmış
olup salih kulları için hazırladığı cennetlere koyduğu hoş,
lâtif kokuların birer numunesini bu dünyaya göndermiştir. Celâlî
sıfatlarıyla tecelli eylemiş ve bu kanalla da çirkin, kötü
kokuları yaratmıştır ki, şeytana ve ona uyanlara hazırladığı
cehenneme layık gördüğü pis kokulara da burada birer numune
vermiştir.
“Hayrihi
ve şerrihi minallahi teâlâ” kaidesinin sırrınca iyiyi de
kötüyü de, güzeli de çirkini de yaratan Mevlâ’dır. O’nun
abes işi yoktur. Bunun böyle olmasında pek çok sırlar vardır.
Yeter ki kul ferasetli olsun ve bu incelikleri kavrayıp sırlara
vakıf olsun, böylece her konuda olduğu gibi bu konuda da kendine
düşen dersi alıp, ifa etmeye sa’y etsin. Başka bir azap olmasa
insana sadece kötü kokularla azap edilecek bile olsa azap olarak
yeter.
Her
bir günah, cürüm, pek çok azapla beraber kötü kokulara vesile
olacaktır da denilebilir. Her bir günah bir koku membaıdır,
kötülükler kötülüğü çeker; iyilikler, güzellikler de iyilik
ve güzellikleri çeker. Koku konusunda bu yolla bir değerlendirme
yapacak olursak, her bir kötü kokuyu cehennem malzemesi, her bir
güzel kokuyu da cennet malzemesi olarak değerlendirmek isabetli
olsa gerek. Bir hadis-i şerif, Abdullah oğlu Cabir’den şöyle
rivayet edilmiştir:
Resulullah
zamanında bir defa pis kokulu bir rüzgâr esmişti. Resulullah,
“Münafıklardan bir grup, müslümanlardan bir topluluğu
çekiştiriyor. İşte bu pis kokulu yel bunun için esmektedir.” 5
buyurdu. Buradan anlıyoruz ki; hassaten dil yoluyla işlenen
günahların meselâ gıybet, bühtan, küfür, yalan, kalp kırıcı
sözler, kısacası her türlü kötü kelâmın kendine has kötü
bir kokusu vardır. Takdir edilen an gelince de pek çok çeşitli
azaplarla beraber kötü koku neşrederek ayrı bir azap nev’ine
sebebiyet verir.
Öte
yandan bir hadis-i şeriflerinde “Oruçlu ağzın (açlık) kokusu,
Allah Teâlâ indinde misk kokusundan daha güzel, daha temizdir.”
6
buyuran Efendimiz (s.a.v), her kokunun kendine has bir değer ölçüsü
olduğu ve pek çok hikmetlere haiz olduğunu bize bildiriyor.
Rabbimiz
bizleri güzel kokularla serfiraz eylesin. Kötü koku azabından da
muhafaza eylesin. Âmin.
1
Allah’ın isimlerinde Attar diye bir isme rastlanmamıştır.
Gayemiz bir isim koymak değil, koku ile ilgili araştırmalarımıza
bir başlık koymaktır. Allah’ın Nakkaş, Musavvir gibi
isimlerinden ilhamla böyle bir yorumda bulunulmuştur. En doğrusunu
Allah bilir.
2
Rahman:10–12
3
İbrahim:34
4
Yusuf:94
5
Ebulleys Semerkandî, Gafletten Kurtuluş, Sf. 183
6
Buhari, Kitabü’s-savm, 897 no’lu hadis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder