El-Ferd,
Allah-ü Zülcelâl’in esmâ-i ilâhisindendir. Şahıs, birey,
kişi anlamlarına gelen bu ism-i şerifin tecellisi ile Allah Teâlâ,
bizzat kendi zatıyla tektir, ferddir, hem de ehadiyeti icabı eşi,
benzeri ya da zıddı olmayan ferddir.
Allah-ü
Azîmüşşan vahdaniyetinin tecellisi ile yarattığı her şeye
kendine has şahsiyet bahşetmiştir ki kendi cinsinin benzeri fakat
aynı olmayan ya da zıt cinslerle bilinen çeşitli boyutta
kimliklerdir.
Her
bir insan, kendi cinsinin benzeri olduğu halde, bir diğerinin aynı
olmayıp her ferd kendine has özelliklere sahiptir ki, sima, ses,
duygu, renk, zekâ, düşünce hatta parmak uçlarındaki o latif
çizgiler dahi ayrı ayrıdır. İşte bu ve benzeri durumlar
gösteriyor ki, o şanı yüce Allah her yarattığı mahlukatı özel
hususiyetlerle techiz etmiş ve bir şahsiyet, bir ferd olma
yeteneğine sahip kılmıştır ki, bu durum El-Ferd ism-i ilâhîsinin
tecellisini gösterir.
Bu
durum diğer mahlukatta ve hatta nebatatta da benzer olup onların da
kendi cinsleri arasında farklılıklar olduğu muhakkaktır. Hatta
yapılan tesbitler sonucu kar tanelerinin dahi değişik motifler
halinde oldukları, birbirinin aynı olmadıkları görülmüştür.
İnsanın
alması gereken ders odur ki, her ferdin istidadları ayrı ayrıdır,
insan bu istidatları yerli yerinde kullanıp kendine has kimliğini
ortaya koyar. Nasıl ki peygamberler kendilerine has vazifelerini ifa
ederek en güzel bir kulluk sergilemişler, şahıslarına has
kemâlâta vasıl olmuşlar ve sahabe-i kiram hazeratı ve mana
âleminin sultanları mürşid-i kâmiller ki asırlar geçmesine
rağmen imanlı gönüllerde taht kurmuşlar, her biri kendine has
hususiyetlerle Ferd ism-i şerifinin tecellisine mazhar olmuşlardır.
Maneviyatta
olduğu gibi maddede de durum benzerdir. Meselâ Mimar Sinan şahsına
ihsan edilen kabiliyetini geliştirip ortaya koymuştur ki, bu
kabiliyet, istidadların tekâmül mahsülüdür, bunları yaratan
Yüce Allah’tır, kul, cüz-i iradesini kullanmakla yükümlüdür.
Başka bir misal verecek olursak; Hz. Ömer’in adaletidir ki, o
istidadı Yüce Mevlâ ihsan etmiştir. Fakat o istidadın inlişafı
için Kur’an’ın feyziyle sulanmaya, Resulullah’ın (s.a.v)
tedrisatında irşada ihtiyaç vardı ki, o sayede o istidad gelişti
ve Hz. Ömer böyle bir şahsiyet kazandı. Velhasıl her fert,
kendine has kimliğini ortaya koyacaktır. Ferdün, Hakemün, Adlün,
Kudüs.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder