El-Câmi’,
esma-ül hüsnadan Allahü Zülcelâl’in bir ism-i şerifleridir.
İstediğini istediği zaman, istediği yerde toplayan manasına
gelir. Câmi’, dağınık şeyleri bir araya toplayan demektir. Bu
ism-i ilâhî de diğer esma-i ilâhî gibi madde ve manada tecelli
eder.
Bu
ism-i ilâhînin tecellisini her yerde müşahede etmek kısmen de
olsa mümkündür denebilir. Meselâ, Yüce Allah tüm ruhları
yaratıp ruhlar âleminde cem ettiğini haber verir. Ruhlar âleminde
Allah ile ruhlar arasında bir sözleşme cereyan etmiştir. Yüce
Mevlâ, ruhları huzurunda toplayıp, cem edip şöyle bir sual
sormuştur: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Ve ruhlar da O’nun
rububiyetini ikrar etmişlerdir.
“Ve
o zaman ki Rabbin, âdemoğullarından, onların sırtlarından
zürriyetlerini aldı. Ve onları kendi nefisleri üzerine şahit
tuttu. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dedi, -onlar da- evet…
şahidiz, dediler. “-Bu da-” kıyamet günü biz bundan muhakkak
ki, gafiller idik, dememeniz içindir.” 1
“…Benim
ahdimi yerine getiriniz ki, ben de sizin ahdinizi yerine getireyim.
Ve ancak benden korkunuz.” 2
İşte
kullar için belki ilk özel toplantı, bir cem oluş. Bu olayın
vukuuna misak günü denir. Ve bu hadisenin zuhurunda Allah’ın
El-Câmi’ ism-i şeriflerinin zuhuratı aşikardır.
Ve
başka bir olayda, meleklerin ve cümle cennet ehlinin Hz. Âdem’e
(a.s) secde etmek üzere bir yerde toplandığı ve İblis
dışındakilerin secde ettiği3
bildirilirken yine bir cem oluş haber verilmiştir. Velhasıl, küçük
büyük birçok şeyde bu ism-i şerifin tecellisini görüyoruz.
Meselâ şu dünyamızda çok misalleri mevcuttur. İnsanlar kendi
aralarında cem olarak devletler, şehirler, kasabalar kurarak büyük
küçük çeşitli topluluklar halinde hayatlarını sürdürüyorlar.
Bu cem oluşlar aileden başlayıp daha büyüyerek veya bazen
çeşitli sebeplere binaen geçici olarak devam eder.
Hayvanata
baktığımızda yine bir cem oluş söz konusudur. Onlar da kendi
cinsleriyle koloniler halinde yaşarlar. Kuşlar kuşlarla, balıklar
yine kendi cinsleriyle birliktedirler. Evcil olanı evcil olanla,
vahşi olanı vahşi olanla, karıncadan file kadar her mahlûku Yüce
Allah El-Câmi’ ism-i şeriflerinin tecellisi ile cem ediyor.
Başka
bir açıdan baktığımızda da müminler de zaman zaman çeşitli
sebeplerle cem oluyorlar ki, bu da bu ism-i şerifin zuhuratıdır.
Cem eden Allah’tır. Cem olmalarını takdir eden şüphesiz
Allah’tır. Mesela ilim öğrenmek için cem olmaları, camilerde
toplu ibadet için cem olmaları, bilhassa Kâbe-i Muazzama’da,
Ravza-i Mutahhara’da cem olmaları gibi. İnsan hayatını adeta
içine alan ve sadece insana değil cümle mahlûkata tecelli eden
bir ism-i ilâhîdir.
Bu
ismin ahiret ahvali ile ilgili yönü de çok mühimdir. Allah (c.c)
vücutlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış
olan zerrelerini tekrar birleştirecek, cem edecektir. Bunca insanın
birbirine karışmış katrilyonlarca zerrelerinin ayrı ayrı bir
araya gelmesi doğrusu insan aklı ile kavranacak bir şey değildir.
Sınırlı akıl, sınırsız meseleleri kavramaktan acizdir. O Allah
ki, ilmi her şeyi kuşatmıştır. İnsanın vücudunu teşkil eden
zerrelerin adedi ve adresi O’nun ilmi dâhilindedir. Bunların bir
lahzada birleşip tekrar vücudu meydana getirmeleri O’nun bir
emriyle olur sadece.
Allah
Teâlâ, bir insanın dağılan eczasını nasıl bir lahza içinde
toplayıp cesedini tekrar yaratacak ve ruhunu iade edecekse, bütün
insanları da öylece hesaplarına bakılmak üzere mahkeme-i kübrada
mahkeme olmak üzere Arasat meydanında toplayacaktır. Adem
(a.s)’dan kıyamet kopuncaya kadar yaratılıp dünyaya gelen bütün
insanları ve cinleri bir arada toplayacağını ve onların mahkeme
olduktan sonra verilen hükme göre ya cennet ya da cehenneme sevk
olunacağını ve o mekanlarda cem olunacağını Yüce Allah
bildiriyor.
Bir
hücrede şu koskoca insanın maddesine ve mânâsına ait her şeyi
cem eden Allah, bir çekirdekte koca ağacın programını derceden
Allah, insan beyninde bilgisayar gibi gereken bilgileri kaydedip cem
eden Allah Azîz’dir, kâdir-i mutlak’tır. Bu konu ile ilgili
pek çok ayet-i kerîme ve hadis-i şerif mevcuttur. Bunlardan birkaç
örnek verecek olursak Yüce Allah’ın bu ismini daha iyi anlarız.
“O
gün ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün çırıl
çıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları
(tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız. Ve hepsi sıra sıra
Rabbinin huzuruna çıkarılmış ve toplanmışlardır (cem
olmuşlardır)…” 4
“(Düşün)
o günü ki kitapların tomarlarını dürer gibi göğü toplayıp
düreriz.” 5
“Sura
üflendiği gün bölük bölük Allah’a gelirsiniz (huzurunda cem
olursunuz).” 6
“İşte
bu, ayırd etme günüdür, sizleri de evvelkileri de toplayıverdik.”
7
“Biz
her şeyi, kulun işlediği bütün amelleri bir kitapta yazıp
saydık (Bütün amelleri bir kitapta topladık).” 8
“Onlar
düşünmezler mi ki, kendileri büyük bir günde hesap vermek için
diriltilecekler. O öyle bir gün ki, insanlar o günde Âlemlerin
Rabbinin huzurunda toplanıp divan duracaklar.” 9
Bunlar
gibi pek çok ayet-i kerîme açık bir ifade ile Allah’ın
El-Câmi’ ism-i şerifine işaret etmektedir ve hemen hemen her
varlıkta, maddede ve mânâda bir cem olma söz konusudur. Hassaten
bizi ziyadesiyle ilgilendiren husus ahiret konusudur ki;
zerrelerimizin toplanıp yeniden vücut inşa edileceği ve bütün
insanların bir meydanda toplanacağının haberidir. Kâfir, fâsık,
mümin, münâfık bütün insanların, cinlerin ve Allah’ın
dilediği gibi diğer mahlûkatın da hepsinin Arasat meydanında
hesap vermek üzere toplanacakları gibi insan ve cinlerin amellerin
bir kitapta toplanıp hiç eksiksiz kayda alınmış olması bizi en
fazla ilgilendiren bir gerçektir.
Yüce
Mevlâ’nın El-Câmi’ ism-i şerifini neredeyse her yerde
müşahede edebiliriz, yeter ki, ibretle, basiretle bakmaya, tefekkür
edip idrak etmeye sa’y edelim. Diğer esma-i ilâhîde olduğu
gibi bu isim de, üzerinde gereken tefekkür ve ferasetle idrake
çalışılırsa, biiznillah kısmen de olsa kavramak mümkündür.
Ve Allah’ın inayetiyle bu ismin tecellisini üzerine çekmekle pek
çok faydalar sağlar insan.
Bu
ism-i şerifin tecellisinin sırlarından bir nebzecik olsun anlamaya
çalışalım. Meselâ, insanoğlunun ilim ışığıyla görebildiği,
Allah’ın izni ile bazı sırlara vakıf olduğu şu günümüzde
biliyoruz ki, Allah (c.c.) bir damla kanın içinde takriben altı
milyon kürecik toplamıştır. İşin garibi bu altı milyon kürecik
o bir damla kanda birbirlerine değmeden yüzmektedirler. Bir insanda
ortalama 6–7 kg. kan bulunduğuna göre insan kanında bulunan
küreciklerin sayısı katrilyonlara çıkar. Peki ya bütün
hücreleriyle bir vücudun hesabını yapmak? Bunların hesabını
yapabilmek bizim mahdut akıllarımız için muhaldir. O Allah ki,
Hâlik’tır, dilediğini dilediği gibi halk etmeye kâdirdir,
muktedirdir. Dilediği her şeyi yerli yerince yaratan Allah, cümle
yarattıklarını zerrelerden kürrelere, damladan deryalara kadar
cümle mahlûku dilediği şekil ve ahval üzere cem etmeye de
kâdirdir.
Bize
bu ism-i ilâhîden pek çok dersler çıkmaktadır. Bizi ruhlar
âleminde cem eden, sonra dünya âlemine gönderip fıtratımızın
iktizası en uygun bir düzen içinde cem eden Rabbimiz şüphesiz
ki, zahirimize ve batınımıza ait bütün amellerimizi en ince
teferruatıyla kayda alıp cem etmektedir. Aşağıdaki ayet bunu en
güzel şekilde açıklar:
“فَمَنْ
يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا
يَرَهُۜ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ
ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ”
“Artık her kim bir
zerre ağırlığında bir hayır işlemiş ise onu görecektir. Ve
her kim bir zerre miktarı bir şer işler ise onu görecektir.” 10
Kula
düşen odur ki, Yüce Allah’ın Zât-ı İlâhîsine iman ettiği
gibi bütün sıfat ve esmasına da iman etsin. Cenab-ı Hakk, kulunu
esmasına makes yaptığı yani esma-i ilâhînin tecellisine mazhar
olabilecek fıtratta yaratmış olduğu için, kul, daha iyi bir
kulluk için gayret eder ve ilim, irfanda derinleşmeye azmederse, bu
gayreti sonucunda Cenab-ı Hakk ona esma-ül hüsnası ile tecelli
edecek veya o esmasından o kuluna pek çok faydalar ihsan edecektir.
O
halde, biz bu hususta ne yapalım ki, yararımıza olsun diye
düşünelim. Başta zerresi dahi zayi olmayan amellerimizin
akıbetini düşünüp kendimize çeki düzen verelim. Halen, kalen,
fiilen cümle ahvalimizin kayda geçip cem olduğunun idraki ile bu
amellerimizin takdir edilen an geldiğinde haklının haksızdan,
mazlumun zalimden hakkını alacağı o muazzam toplanma gününde
Rabb’ül âlemin’in huzurunda hesabını vereceğimizi
unutmayarak daima temkinli ve dikkatli olalım. Bu ism-i ilâhînin
bize sağladığı en önemli faydalardan biri bizi böylece intibaha
davet etmesidir denebilir.
Bir
diğer husus; mademki Yüce Allah kulun fıtratında ve kâinatta bir
cem olma istidadı ve imkânı yaratmış, öyleyse kula düşen bunu
çok iyi değerlendirmesidir de aynı zamanda. Nasıl mı? Cem olduğu
ortamı aileden başlar ve genişler. Bu ortamları çok iyi
değerlendirip, yararlı kılıp, zararlardan izale ederek meleklerin
gıpta ettiği bir ortam haline getirmek için çabalaması, cem
olduğu arkadaşlarını salihlerden seçmesidir ki bu toplantıların
Allah’ın rızasına vesile olacağı umulur. Bir hadis-i
şeriflerinde Efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:
“Bir
topluluk Allah evlerinden bir evde otururlar da orada marifet-i ilâhî
adına dersler, sohbetler yaparlarsa kesinlikle orayı melekler
kuşatır ve üzerlerine sekine iner. Cenab-ı Hakk orada bulunanları
kendi yanında olanlara anlatır.” 11
Bir
diğer hadis-i şeriflerinde ise “Kişi sevdiği ile beraberdir”
diyor ki, zahiren ve batınen sevdikleri ile cem olma anlamındadır.
Zahiren müminlerle çeşitli sebeplere binaen çeşitli mekânlarda
toplanma manasında olup batınen ise gönül dünyamızda,
muhabbette olan birlikteliğin daha üstün ve ehemmiyetli olduğu
kanaatindeyiz. Çünkü muhtelif hadis-i şeriflerde Yüce Allah’ın
kalplere nazar ettiği ve kalplerde olanın amellerin fevkinde olduğu
bildiriliyor. Bu açıdan meseleye bakınca kalplerde de pek çok
şeylerin talebi ve muhabbetinin cem olmuş olduğunu göreceğiz.
Bununla beraber pek çok şeyin de madde ve mânâ âlemimizden uzak
olmasını talep ettiğimizi fark edeceğiz. Öyleyse bu cem olma
hadisesinin yalnız maddede kalmayıp mânâ âlemimizle de ilgili
olduğunu ve hatta önce kalblerde cem olma hissiyatının oluşup,
bunun fiiliyata dökülmesiyle zahiri toplanmaların zuhur ettiğini
göreceğiz. Meselâ, hacca gidip o mübarek beldelerde müminlerle
cem olma talebi kalbde tecelli ettikten sonra o kul hacca gidiyor ve
orada diğer kardeşleriyle cem oluyor. Bunun gibi hayra ve şerre
dair tüm toplanmalar önce kalpte başlıyor, bu talepler zamanla,
çeşitli vesilelerle zahire çıkıyor. Evet, insanın kalbinde cem
olan arzular hayra yönelikse, o kişi her fırsatta hayırlı
toplantılarda bulunup, zararlı olanlardan uzak olmaya çalışır.
Kabe-i Muazzama’da, Mescid-i Nebevî’de, camilerde zikir, fikir
toplantılarında ve benzeri meclislerde bulunma isteği uyanık,
akıllı bir müminin kalp dünyasında cem ettiği takdire şayan
şeylerdir.
Bir
de kalbinde barındırdığı nefretler, birçok zararlı şeyler
vardır ki, akıllı bir mümin bunların def-i çarelerini
araştırır, bir an evvel bu mazarrattan kurtulup kalb-i selime
ulaşmaya gayret eder ki, bunlar kısaca başta dünya muhabbeti olup
peşinden sürüklediği riya, ucub, kibir, kin, hased, enaniyet,
buhl, gıybet etme arzusu, miskinlik vs. kalpte mekân tutmuş tüm
kötü vasıflar, mezmum sıfatlar, nefsî arzulardır.
Birazcık
mütalâa ile görülüyor ki, idrakimize sunulan o ki, bir nebzecik
de olsa anladığımız kadarıyla hayır ve şer, madde âleminde ve
mânâ âleminde cem olmuştur, insanlar üzerinde tecellisi de
caridir. Başlarda da belirtildiği gibi bu ismin tecellisine sadece
insanlar değil tüm mahlûkat mazhardır. Her şeyi insan için,
insanı da kendisine kulluk için yaratan Yüce Mevlâ, bu ism-i
şerifin tecellisi ile meydana gelen oluşları yine bizim
istifademize sunuyor. Mümine düşen odur ki, diğer esma-i
ilâhîlerde olduğu gibi bu ism-i ilâhînin tecellilerini iyi
değerlendirsin, kendi muhasebesini yapıp iç dünyasında cem
ettiği şeyleri tahlil ederek yararlıların muhafazasına,
zararlıların da def-i çaresine çalışsın ve böylece iç
dünyasında başlayan cihadı, dış dünyasını da etkisi altına
alıp daima hayırlı toplantıların peşine düşebilsin. Böylece
dosyasında hep hayırlar cem olsun ve bir gün mutlak vuku bulacak o
büyük toplantıda, mahşerde, mahkeme-i kübrada kurtuluşa,
selamete vesile, yüzünü ak edecek amelleri cem olmuş olarak
dosyası açılsın da inşallah rızaya ermiş, beratını almış
olarak asli vatanı, son durak olan dostlarla cem olma mekânı
cennetlere dâhil olsun. Hayalinin dahi inşirah verdiği o
güzelliklerden Mevlâmız bizi mahrum etmesin, başta cemalullahla,
Efendimiz (s.a.v) ile ve dostlarla cennetinde cem eylesin. Âmin.
1
A’raf:172
2
Bakara:40
3
Bakara:34, A’raf:11
4
Kehf:47–48
5
Enbiya:104
6
Nebe:18
7
Mürselât:38
8
Nebe:29
9
Mutaffifîn:4–6
10
Zilzal:7–8
11
El-Camiu’s-Sağir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder