El-Kerîm,
Allah-ü Zülcelâl’in esmâ-i ilâhisinden bir ism-i şerifleridir.
Keremi bol demektir. Allah-ü teâlâ’nın bu ismi de bütün
canlılara tecelli etmiştir. Cümle canlılara dilediği zaman
dilediği gibi ikram, ihsan eden demektir. Hassaten insanlar üzerine
tecellisi caridir ki kullarına çeşitli yollarla çeşit çeşit
ikramlarda bulunur.
Bu
isim de diğer esma-i hüsna gibi maddi ve manevi olmak üzere iki
yönlü tecelli eder. Allah-ü Teâlâ Kerîm’dir, muktedir’dir.
İhsan eder, ikram eder, kusurları bağışlar, affeder. Hikmete
binaen bazen de bazı kulları hakkında Müntekim ismiyle muamele
eder, intikam alır. Vaad edince sözünü yerine getirir. Allah
iyilik edenlere mükâfat vaad etmiştir ve bu vaadi kulları için
bir hüccet olmuştur. Şu bir hakikattir ki ruhlar âleminde Cenab-ı
Hak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye bir sual sormuş
olup “Evet, sen bizim Rabbimizsin, yalnız sana kulluk eder, yalnız
senden yardım dileriz” cevabını almıştır. Mevlâ da kullarına
“Bu sözünüzde durursanız, karşılığı cennettir” diyerek
cenneti vaad etmiştir. Yeter ki kul, sözünden dönmesin, verdiği
kulluk sözünü yerine getirsin. Şek ve şüphesiz, Allah’ın
vaadinden dönmeyeceği haktır. Bu mevzu ile ilgili Kur’an-ı
azimüşşan’da haberler çoktur. Bunlardan biri şöyledir:
آوْفُوابِعَهْد۪ٓى
اُوفِبِعَهْدِكُمْ
“Siz
bana verdiğiniz sözü yerine getirin, ben de size verdiğim sözü
yerine getireyim.” 1
Bir
de tehdit manasında vaad vardır ki, Allah kullarının kötülük
yapıp ta, mücazat görmelerine razı olmadığı için kendilerini
azab ile tehdit etmiştir. Meselâ bir baba evladının kötü işler
yapmasına razı olmaz, çünkü evlat çok sevilir. Evladının
tehlikeye uğramaması, herhangi bir zarar görmemesi için yerine
göre tehdit eder. “Şuraya gidersen veya şöyle yaparsan, kötü
insanlarla düşüp kalkarsan şöyle şöyle yaparım” gibi
sözleri babanın evladına düşkünlüğünden olup onu muhtemel
olan tehlikelerden korumak içindir. Mevlâ’nın kuluna olan
merhameti ise babanın kuluna olan merhametinden, muhabbetinden
elbette çok daha fazla olup kıyası asla mümkün değildir. İşte
Allah’ın kuluna tehdidi bu açıdandır. Böylece kullarının iki
âlemde de selâmette olmasını talep etmektedir. Bu açıdan
bakınca bu tehdit vaadleri de bir ikram-ı ilâhîdir.
Kâh
olur kulunun iyiliklerle serfiraz olması insan-ı kâmil ufkuna
ulaşıp cennetlere has bir keyfiyet kesbetmesi için kemâl-i
merhametinden ikram ve ihsanlarını vaad eder ki iyiliklere
meyletsinler yararlı işler yapsınlar diye, kâh ceza ve ikabı ile
tehdit edip vaad eder ki kötülüklerden uzaklaşsınlar, dünyada
da ukbada da tehlikelere düşmesinler diye. Yine o Allah ki
dilediğini adliyle muaheze eder, dilediğini keremiyle affeder;
demek oluyor ki bazı kulları hakkında vaadini infaz eder ki yine
O’nun keremindendir.
“…İşte
Allah bunların (tevbe eden, iman edip salih bir amel işleyen
kimseler) kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.”2
buyurarak lütuf ve kereminin ne denli vasi olduğunu ilan ediyor, o
Kerîm olan Yüce Allah (c.c).
Yine
O’nun lütuf ve keremindendir ki bazı kullarını hikmete binaen
cüz’i sebeplerden dolayı umduğundan ziyade ihsan ve ikrama nail
ediyor. Çok meşakkatli olmayan bazı ibadetlere yine o cinsten kat
kat meşakkatli olanların sevabından daha çok ecir tahsis
buyuruyor. Nitekim bazı zamanlarda, bazı mekânlarda yapılan bir
salih ibadete diğer zamanlarda ve mekânlarda yapılan ibadetlerden
daha çok ecir vaad edilmiştir. Meselâ mübarek gecelerde, Kadir
gecesi, Berat gecesi, Mirac-ı Nebevî kandili gecesi, bayram
geceleri, Cuma geceleri gibi. Mekân olarak Harem-i Şerif, Ravzayı
Mutahhara, Arafatta hüccacın vakfesi, Müzdelife gibi. Recep, Şaban
ve bilhassa Ramazan aylarında oruç, ibadet-ü taat ve infakın ecri
diğer aylara göre daha büyüktür ki bu da Yüce Mevlâ’nın
kullarına lütfu ve kereminin enginliğindendir. O öyle bir
Kerîmdir ki, kendisine sığınan düşkünleri reddetmez, el açıp
boyun büken ve Zâtına yönelenleri zaman ve mekân şartı
gözetmeksizin kabul eder. Huzuruna çıkmak için herhangi bir
vasıtaya ihtiyaç bırakmaz. Rabb-i Rahîmim deyip kapısına
teveccüh edeni kabul eder asla boş çevirmez, hacetini yerine
getirir, bol bol ikramlarla karşılar. Şu var ki bazen olur hikmete
binaen istediğini ya hemen verir veyahut ta hemen vermeyip belli bir
süre sonra verir ya da dünyada vermeyip ukbada vermek üzere tehir
eder. Veyahut o talebi kendisi için hayırlı olmayacaksa vermez.
Böylelikle yine değişik bir kanaldan ikram etmiş olur ki, onu
tehlikelerden korumuştur. Bu da bir ikram-ı ilâhîdir. Denilebilir
ki o Kerîm olan Rahmanür-Rahîm kulları için takdir eder tedbir
alır. Evet kul bir şeyler talep eder, belki ısrarla ister fakat
onun için şer olacaktır. Kul bunun iç yüzünü bilmez de ister,
Mevlâ o kul için zararlı olacağını bildiği için vermez. İşte
böylece o kul namına tedbir almış olur ki, bu da bir ikramdır. O
Kerîm-i bi hak ki, dünyada cisme ait ihtiyaçları bol bol ikram
eder ve kulu tehlikelerden korumak için bazı talepleri cevapsız
bırakır, vermez. Böylece gelecek şerlerden koruyarak ikram eder.
İnsanlar arasında itibarlı kılarak ikram eder. Evlâd-ı iyal
bahşederek ikram eder ki sayılara, hesaplara sığmayan ikramları,
ihsanları ile El-Kerîm ismi müminler üzerinde sürekli tecelli
eder.
Bir
tohumdan tonlarla meyve ikram ettiği gibi cüz’i de olsa tohum
misali yapılan salih amellere bol bol karşılık vereceğini vaad
ederek ikramının vüs’atini ilan eder. Bir de bu ikramın ahirete
bakan yönü vardır ki her ismi-i ilâhî gibi bu Kerîm ismi de
ukbada ehl-i imana hassaten ehl-i takvaya, mukarrabun zümresine
bütün canlılığı ile tecelli ederek Cenab-ı Hakk’ın ikram
üstüne ikram, ihsan üstüne ihsan edeceğini, lütuflarını
fazlından bol bol yağdıracağını Kur’an-ı Kerîm beyan eder.
Kerîm ismi Kur’an’da 27 yerde geçer.
Furkan
Suresi 11.-14. ayetlerde kâfirlerin akıbetinden haberler verilerek
15. ayette şöyle buyrulur:
“De
ki: “Bu mu daha iyidir? Yoksa Allah’tan korkanlara ödül ve bir
varış yeri olarak söz verilen sonsuzluk cenneti mi? 3
Onlar
orada sürekli olarak kalırken istedikleri her şeye sahip
olacaklardır.” Bu, Rabbi’nin sorumluluğunu üstlendiği bir
sözdür.” 4
“Kim
tevbe edip salih amel işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş
olarak Allah’a döner.” 5
Tevbelerin
kabulü de bir ikram-ı ilâhîdir ki böylece kulu günah
kirlerinden arıtmakla muhtemel olan cezadan koruyarak keremini,
lütfunu izhar eder ve yine takva sahiplerinin vasıflarından
bazılarını beyanla (Furkan:72–74) devamında şöyle buyurur:
“İşte
bütün bu kimseler, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek
makamları ile ödüllendirilecek ve orada sağlık ve selâm ile
karşılanacaklardır.” 6
“Onlar
orada ebedi kalacaklardır. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel
bir konaktır!” 7
“Onlara,
çok esirgeyici Rab tarafından sözlü “selâm” vardır.” 8
Bu da bir ikram-ı ilâhîdir.
Ebu
Hureyre (r.a) Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den rivayetle buyurdu ki:
“Kim hidayete davette bulunursa buna uyanların sevaplarının bir
katı da ona gelir, bu durum onların ücretlerinden hiçbir şey
eksiltmez.” Yine Ebu Hureyre’de rivayetle Efendimiz (s.a.v) şöyle
dilde hafif mizanda ağır kelime olarak şöyle buyurmuştur:
“Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil azim. Her kim bu
kelimelerle günde yüz defa zikrederse o kimsenin küçük günahları
deniz köpüğü kadar da olsa dökülür, mağfiret olur.”
Yine
bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Kim
bir din kardeşinin ayıbını örterse, ona diri diri kız çocuğunu
kuma gömmekten kurtarmışçasına sevab verilir.”
Ebu
Hureyre (r.a.)’den rivayetle Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Hiç
şüphesiz ki Allah-ü Teâlâ kıyamet günü “Nerede benim rızam
için birbirini sevenler? Gölgemden başka bir gölgenin bulunmadığı
bugün onları kendi arşımın gölgesinde gölgelendireceğim”
buyurur.”
Bu
ayet-i kerîme ve hadis-i şerifler Yüce Allah’ın lütuf ve
ikramının vüsatini bildiren pek çok ayet ve hadisten bir kaçıdır.
Şek ve şüphesiz anlıyoruz ki, Yüce Mevlâ Kerîm’dir, ikramı
boldur, çok cüz’i ihlaslı amellere karşılık bol bol ikram
edici olmakla beraber hiç amel işlemeyen asi nankör insanlara dahi
ihsan, ikram etmektedir. Bir ayet-i kerîmede yine ikramının
vüsatine işaret ederek şöyle buyurur:
“İman
edip salih amel işleyenlere gelince, çok merhametli olan Allah
onlar için bir sevgi yaratacaktır.” 9
Bu da Yüce Mevlâ’nın büyük bir ikramıdır çünkü sevgi her
şeyin özüdür. Allah sevgisi ve bu aşk-ı ilâhîye vasıl edecek
olan Resulullah’ı sevme, din, diyanet, Kur’an, ilm-i ilâhî,
marifetullah, salih ameller, infak, hizmet vb. Allah’ın yaratıp
değer verdiği ve kullarının da sevmelerini talep ettiği şeylere
olan sevgiyi bahşeder ki insanın amelinin değeri kalbindeki
sevginin nisbetindedir. Zoraki yapılan bir amelle sevgiyle yapılan
bir amel arasında dağlar kadar fark vardır. Amelde sevgi ve ihlâs
adeta can damarı gibidir ki, bu da Yüce Mevlâ’nın bir ikram-ı
ilâhîsidir. Efendimiz (s.a.v) buyurur: “Kişi sevdiği ile
beraberdir.” Kula düşen Yüce Mevlâ’nın Kerîm ismini üzerine
çekmeye gayret etmektir. Sebeplere yapışarak ehl-i kerem olmalı
ki bu ismin feyzinden, bereketinden hisseyab olunabilsin. “Affedin
ki affa mazhar olasınız, keremli olun ki, kereme nail olasınız”
mesajının sırrına nail eylesin Rabbimiz. Âmin.
1
Bakara:40
2
Furkan:70
3
Furkan:15
4
Furkan:16
5
Furkan:71
6
Furkan:75
7
Furkan:76
8
Yasin:58
9
Meryem:96
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder