El-Kâdir,
ism-i ilâhidir; Yüce Mevlâ’nın, esmâ-ül hüsnâsından
istediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten manasında bir ismi
şerifleridir.
Allah
Teâlâ kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök
boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde
akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirine uzak
mesafelerde milyarlarca güneşleri, sayısız yıldızları,
gezegenleri, bunca sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan
nasıl idare ediyor? Her şeyi bir mizan, ölçü ile yerli yerinde
idare eden Kâdir-i Mutlak olan Allah (c.c), Kur’an-ı Kerîm’inde
zatını, sıfatlarını esmâ-ül hüsnâsı ile tanıtıyor.
“Çok
merhametli (Allah), Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona
açıklamayı öğretti. Güneş ve ay, bir hesaba göre (hareket
etmekte)dir.” 1
“Göğü
Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) O koydu.” 2
Başta
geçen ayetlerden anlaşıldığına göre kendisine konuşma ve
düşünme özelliği verilen insan diğer canlılardan ayrılmıştır.
İşte bu özel varlığı Mevlâ, muhatap almış, onunla konuşuyor
ve bu akıl almaz mevcudatı ve tılsımlı olayları ibretle,
basiretle temaşaya davet ediyor ki; nefsini bilsin, aczi,
muhtaçlığı, hiçliği karşısında Rabbinin azametini idrak
etsin.
Bütün
esma ve sıfatlarıyla beraber bu sıfat ve ismini de yine Rabb’ül
Âlemin’in Yüce Kur’an-ı Kerîm’inden öğrenip tanıyoruz,
daha doğrusu aklımız erdiği kadar anlamaya çalışıyoruz.
Rabbimiz muinimiz olsun. Âmin.
Düşünülecek
olursa, her zerrede, her hadisede, her varlıkta, maddede, mânâda,
gizlide, açıkta Allah Teâlâ’nın Kâdir ismi şerifini
görmemek, anlayamamak mümkün değildir. Şu bir gerçek ki, Yüce
Mevlâ’nın hiçbir sıfatını, ismini hakkıyla anlayabilmemiz
mümkün değildir. Fakat okuyarak, tefekkür ederek idrake
çalışılırsa elbette Mevlâ dilediği kadar lütfedip idraki
müyesser kılacaktır. Eğer hiç anlaşılamayacak olsaydı,
Kur’an’da kendini sıfatlarıyla, esmâsıyla tanıtmaz ve
kulları da mesul tutmazdı. Rahman Suresi’nde de geçtiği üzere
–beyanı (maksadını anlatmayı) öğrettik- diyerek öğrenmek
isteyen insana maksadı anlaması için beyanı bildirdiğini, insanı
böyle bir fıtratta yarattığını, insanın anlamaya istidatlı
olduğunu beyan ediyor. Yeter ki insan, öğrenmeyi, anlamayı murad
edip sebeplere tevessül etsin.
Efendimiz
(s.a.v), “Ey Sübhan olan, Seni hakkıyla bilemedik” diyerek
aczini itiraf etmiştir. Muhakkak peygamber de olsa beşerdir. Ancak
Mevlâ’nın bildirdiği kadar bilir, idrak eder. Kur’an-ı
Kerîm’den Kâdir olan Rabbimizi tanımaya çalışalım.
“Herkesin
yöneldiği bir yönü (tutumu) vardır. (Ey müminler!) Siz hayır
işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun sonunda Allah hepinizi
bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” 3
“Göklerde
ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekileri açığa
vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba
çekecektir, sonra dilediğini affeder, dilediğine de azap eder.
Allah her şeye kadirdir.” 4
“(Resûlüm!)
De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine
verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini
yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin
elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.” 5
“De
ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu
bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye
kadirdir.” 6
“Göklerin
ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü
yeter.” 7
“Ey
insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını
getirir; Allah buna kadirdir.” 8
“Bir
iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü
(açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle
affedici ve kadirdir.” 9
“Eğer
Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek
yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak
yoktur). Şüphesiz O her şeye kadirdir”10
“De
ki: "Allah'ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın
altından (yerden) bir azap göndermeğe ya da birbirinize düşürüp
kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter." Bak,
anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!” 11
“Göklerin
ve yerin mülkü O'nundur. O, diriltir, öldürür. O, her şeye gücü
yetendir”12
“Mutlak
hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her
şeye gücü yeter.” 13
Bu
ve benzeri pek çok ayetlerle Yüce Mevlâ Kadir-i Mutlak olduğunu
bildiriyor. Aklı selim sahibi her insan, bilmeyi, öğrenmeyi murad
ettiğinde hem Kur’an-ı Kerîm’de hem de cümle varlıkta
Allah’ın Kâdir ismi ilahisini açıkça görüp idrak edecektir.
Evet,
her zerrede, her hücrede, her tohumda Allah’ın Kâdir isminin
tecellisini görmemek imkansızdır. Bunca sırlı olaylar, muhteşem
sanat eserleri, o sanatkârın Kâdir olduğunu gösteriyor ki;
Kur’an’daki beyanıyla dilediğini dilediği gibi ve dilediği an
var etmeye Kâdir olduğu gibi, dilediğini de dilediği vakit yok
etmeye muktedirdir. Hiçbir engel söz konusu değildir. Bir hücreden
maddesi ne mânâsı ile koskoca bir insan yaratan Mevlâ, dilediği
an yok etmeye de Kâdirdir şüphesiz. Saymakla bitmez; Kur’an’ın
da ifadesi ile, kurudan yaş, yaştan kuru; diriden ölü, ölüden
diri çıkarır. Bir çekirdekten pek çok meyveler, yine aynı
ağaçtan ateş, ateşten ışık vs. çıkaran O’dur. Şu kâinat
kitabını birazcık mütalaa edecek olsak her yerde O Kâdir-i
Mutlak’ın adeta nasıl Kâdir olduğunu idrak edeceğiz.
Yine
Kur’an’ın ifadesi ile yer sarsılsa kim durdurabilir, gökten
rahmet yağmasa kim bir damla su indirebilir veyahut yağan yağmuru
kim durdurabilir, yerden kaynayan kaynaklar kurusa kim bu kaynakları
tekrar suya kavuşturabilir? İşte Allah’tır ancak her şeye
kadir olan. İçinde yaşadığımız şu dünyamızda
karşılaştığımız her olayda şahit oluyoruz ki, Yüce Allah
dilediğini dilediği gibi yapmaya Kâdir-i Mutlaktır.
“Ve
O’nun her şeye gücü yeter” fermanı ile kendini tanıtan
Allah’a iman edip şek ve şüphesiz inanıyoruz ki; O, Kâdirdir.
Dilediği olur, dilemediği olmaz. O’nun takdirinin önüne geçecek
hiçbir güç asla yoktur. Dilerse bir anda yoktan var eder, dilerse
bir anda yerle yeksan eder. Deprem gibi hadiselerle ve kasırga, sel
gibi çeşitli vesilelerle onca varlık nasıl da yerle yeksan
oluyor, zaman zaman bunlar ve benzeri çeşitli felaketlere şahit
oluyoruz. Geçmiş kavimlerin başına gelen felaketler, aziz
olanlar, zelil olanlar, bir tarafta cennetvâri vadiler, bağlar,
bostanlar, envai çeşit güzellikte nimetler, diğer tarafta
cehennemvâri manzaralar, olaylar.
Evet,
sayıya, hesaba gelmeyen her şeyde Allah’ın Kâdir ismi şerifinin
zuhuratını müşahede diyoruz ve diyoruz ki;
Lâ
ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîkeleh. Lehül mülkü velehül
hamdü ve hüve alâ külli şey in Kadîr.
Bu
konuda kula düşen, Kâdir-i Mutlak olan Rabbini bu ismiyle tanıyıp,
teslimiyetini, tevekkülünü arttırmaktır. Kul, üzerine düşen
görevini bilip en güzel şekilde uygulayarak, tam bir güvenle
Kâdir-i Mutlak’a işlerin sonunu havale edip itimad-ı tamme ile
itimad etmeli ki; Allah her şeye kadirdir. Rabbim dilerse benim için
zerreden kürreler lutfeder, aşılmaz gibi görünen dağları
aştırır, geçilmez gibi görünen deryaları geçirir, vuslata
ulaştırır, cennetine yerleştirir, ümitleriyle tam bir teslimiyet
sergilemelidir.
Allah
kuluna çok çeşitli kabiliyetler, istidatlar lutfetmiş, maddî
manevî pek çok sorumluluklar yüklemiş ve cüz’î irade verip
bununla üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirme
durumundaki insanı dünyaya, ukbâya, cismine ve ruhuna ait pek çok
şeyleri yapmaya kadir kılmış ki; Yüce Allah’ın Kâdir ismi
şerifinin insan üzerindeki tecellisi böylece gerçekleşmiştir.
Akl-ı selim sahibi mümin, dünyaya ve cismani hayatına ait pek çok
işlerde muvaffak olduğu gibi esas olan ruhuna, ukbâya ait pek çok
sorumlulukları da idrak edip fiiliyata dökerek Mevlâ’nın
bahşetmiş olduğu istidat ve yeteneklerle biiznillah çok şeye
kadir olunacağını gösterir.
İnsan,
üzerine düşen sorumluluklarını ciddiyetle ele alır ve imkânları
nisbetinde başarmaya çalışırsa, Kâdir-i Mutlak olan Yüce Allah
da küllî iradesiyle tecelli edip muvaffak edecektir elbette. İşte
bu muvaffakiyet Kâdir ismi şerifinin tecellisiyle olacaktır. Diğer
isimlerde olduğu gibi bu ismin de kul üzerindeki tecellisi, onun
gayreti, cehdi, ciddiyeti nisbetinde olacaktır. Meselâ insanın
iradesi, gücü ile okuyup yazmaya, ilim öğrenmeye ve bu ilimle bir
şeyler yapabilmeye istidadı vardır ki; işte kul, bu minval üzere
üzerine düşeni yapmaya gayret ettiğinde Allah da küllî iradesi
ile tecelli edip, o kulu kısmeti kadarıyla muvaffak eyleyecektir.
Başka bir misalle insan tohumu toprağa ekecek, yapması gerekenleri
yapacak ve böylece üzerine düşeni yapmış olup biiznillah ona
düşen yanı ile Kâdir ismi şerifinin tecellisinin zuhuratı kulda
inkişaf edecektir. Kulun yapabileceği bundan öte değildir. Esas
Kâdir olan Mevlâ ki, o atılan tohumlardan envai çeşit nimetler
ihsan edecektir.
Mevlâ,
diğer esma-i ilahi gibi, bu ismi ilahisini de kullarında görmeyi
murad ediyor. Aslında insanların fıtratlarına koymuş olduğu bu
istidadın, tecelli ettirdiği Kâdir ismi şerifinin izni dairesinde
inkişaf etmesini talep eder ki; kul şuurla hayatı ve hatta anı
fırsat bilip faydalı şeyler yapmaya gayret etsin ve bu ismi
şerifin tecellisinin zuhuratı ile pek çok şeyleri yapmaya
muvaffak olsun. Buna beceri veya başarı denir ki; bu da insanın
kadir olmasıdır.
Bu
ismi şerifin tecellileri diğer canlılarda da görülmektedir. Her
canlıya Mevlâ bir istidat, yetenek vermiş ki; onlar da kendilerine
has keyfiyetle ihtiyaçlarını elde etmede muvaffak oluyorlar.
Arının bal yapması, kurdun ipek yapması, örümceğin kendine has
o muazzam ipliklerle yuva yapması ve diğer bütün canlıların da
hayatlarını idame ettirecek çeşitli fiillerde muvaffak olmaları
hep Yüce Yaratıcı’nın Kâdir ismi şerifinin tecellisiyle
oluyor. Hatta bir tohumun ağaç haline gelmesi, ağacın meyve
vermesinde ve benzeri olaylarda yine Yüce Mevlâ’nın bu isminin
zuhuratı mevcuttur.
Bu
isimde şeytan ve cin taifesi de hisse almışlardır. Şeytanın çok
defa emeline ulaştığını görürüz. Akıllı insanları nasıl
maskara edip, rezil, zelil olmalarını sağlıyor. Allah o Allah’tır
ki, cümle kâinatta, arşta, kürsîde, melekût âleminde,
dünyamızda ve cümle mahlûkat üzerinde, maddede, mânâda, cümle
hadisatta, gizlide, açıkta, hakimiyeti cârî olup, dilediği
şekilde takdir ettiği gibi yönetmeye, var etmeye, yok etmeye de
kadirdir.
Denebilir
ki, O Yüce Allah (c.c), celâli ile ikaz edip cemâli ile
güzellikler bahşetmeye, Vedûd ismi şerifi ile sevmeye,
sevdirmeye, Hâlık ismiyle yaratmaya, Mümît ismi ile yok etmeye,
Tevvâb ismi ile tevbeleri kabul edip, Gaffâr, Afüv isimleri ile
affedip, Settâr ismi ile setretmeye, Azîz ismi şerifi ile aziz,
Muzil ismi ile zelil etmeye, Alîm ilmi şerifi ile ilminin her şeyi
ihata edip, ilmiyle malum olan kulların amellerinin karşılığı
ya cennet, ya cehennem, ya mükafat, ya mücazat ile kuluna karşılık
vermeye, Rahman ve Rahimiyeti ile kerim, hilm ve adliyle herkese hak
ettiğini verip Fadl ismi şerifi ile fazladan dilediği şekilde bol
bol ihsan, ikramlarla ödüllendirmeye Kâdir-i Mutlak’tır.
Bir
Hak dostunun beyanı ile cennetleri yaratmak, bir çiçeği yaratmak
kadar O’na kolaydır, rahattır. Yedi kat gök, yedi kat yer,
içindekiler, arş, kürsî, sınırsız âlemleri yaratmak, idare
etmek, o zatı celil olan ekber olan Hayy Kayyum olan Allah için çok
kolaydır. Onları var edip idare etmek adeta yed-i kudretinde tesbih
taneleri çevirmek kadar kolaydır. Evet, o Allah ki, Kâdir-i bi
Hak’tır. Böyle bir Rab karşısında kulun yapması gereken, tam
bir teslimiyetle teslim olup bu yüce azamet-i ilahi karşısında
üzerine düşen kulluk vazifesinde son derece ciddi azim gösterip
bu ismi şerifin tecellisinin üzerinde inkişafına çalışmaktır.
1
Rahman:1,2,3,4,5
2
Rahman:7
3
Bakara:148
4
Bakara:284
5
Âl-i
İmran:26
6
Âl-i
İmran:29
7
Âl-i
İmran:189
8
Nisa:133
9
Nisa:149
10
En’am:
17
11
En’am:65
12
Hadid:2
13
Mülk:1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder