El-Hakîm,
esma-ül hüsnâdan, buyrukları ve bütün işleri hikmetli olan,
hikmet sahibi anlamına gelen bir ism-i şerifidir.
Allah’ü Teâlâ’nın buyrukları ve yasakları hep hikmetlidir, kulları için hayır ve menfaat içerir. Bu buyruklar, kanun ve yasaklar, kitap ve sünnetin yani Kuran’ın ve Resulullah’ın (s.a.v) tarifine göre ifade edilirse, ona mahsus hayır ve menfaatler husule gelir, insanlar bilmediğini öğrenir ve her an terakki eder. Fakat kitap ve sünnetinin tarifine göre ifade edilmezse menfaatler kesilir. İnsanlar dalalete dalar, saparlar.
Dikkat
edilirse Allah’ın haram ettiği şeylerde insanlar için ne gibi
felâketler ve afetler olduğu meydandadır. Haram ve helâli yaratan
Allah’tır. Bunları işleyebilecek kudreti insanlara veren de
O’dur. Bununla beraber haramı yasak, helali mubah kılan da yine
Allahü Zülcelâl’dir. Bundaki hikmet imtihandır. Bu imtihanla
herkes kendi kıymetini öğrenecek, insanlar da birbirlerin sadakat
derecesini öğrenmiş olacaktır.
Hiç
şüphesiz iman etmeliyiz ki; Allah’ın her hükmü, her işi,
takdiri hikmetlidir. İnsanlar akıl ve nakil yoluyla bu hikmetlerin
bir kısmını anlasalar da çoğunun sırrını, hikmetini,
Mevlâ’nın bundaki muradını olduğu gibi anlayamazlar,
kavrayamazlar. Ama anlayamadıkları durumlar karşısında
yapabilecekleri tek şey Allah’ın Hakîm ismini görüp “Bunda
da bir hikmet var ama bu bir sır. Mevlâ’nın hikmetsiz takdiri
olmaz mademki, O takdir etti, bana düşen itirazsız teslimiyettir.”
demekten ibarettir.
Kul,
bir çeşit ibadet olan tefekkür kanalı ile ibadet kasdıyla
Allah’ü Teâlâ’nın bu sonsuz hikmet deryalarını düşündüğünde
Kuran’ındaki, fiiliyatındaki, icraatindeki ve cümle
yaratıklarındaki acaib, sırlı, hikmetli şeyleri sezebildiği
kadar, görebildiği kadar imanı kuvvetlenir, nuru zindeleşir.
Meselâ
bir hücreden maddesi ile mânâsı ile bir insanın var oluşu, o
insanın hayatının devamı için lazım olanların yaratılmış
olması, insanın ihtiyaçlarından olan gıdanın vücuda girişi,
vücuda zarar verecek maddelerin dışarı atılması gibi, görülüp
görülmeyen mükevvenâtın yaratılış sebepleri gibi, bir
çekirdekten koskoca ağaç ve cinsine göre çeşit çeşit
meyvelerin halkolması gibi, bunca mahlûkatın ayrı ayrı
özellikleri ve muhtelif faidelerinin oluşu gibi velhasıl saymaya
asla takat getiremeyeceğimiz bunca acaib işlerin, hikmeti sonsuz
Mevlâ’nın yaratması, takdiri ile olduğuna iman edip anlamaya
gayret etmeli ki; Rabbimizin azameti, kibriyası karşısında
aczimizi ve fakrimizi idrak edelim ve bunca nimetleri karşısında
da Rahmaniyyeti ve Rahimiyetini, lütuflarını sezip minnettar
olalım. Anlayamadığı, idraklerimizin üstünde olan hadiseler
karşısında da saygıyla, teslimiyetle “Rabbim sen Hakîm’sin,
hikmetsiz hiçbir işin yoktur. Ne kadar bana ters gibi görünse de,
muzdarip de olsam şüphesiz bunda bir hikmetinin olduğuna
inanıyorum” deyip, isyandan tuğyandan kendimizi korumalıyız.
Çünkü her şey bizim gönlümüze, keyfimize göre olmaz.
Olmayacağını Yüce Mevlâ haber veriyor.
“Andolsun
ki; sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden
biraz azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele.” 1
“…Sizin
için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür.
Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de
mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” 2
Bu
ve benzeri ayetler çoktur. Gönül, bu tür hoşlanmadığı
hadiselerin hiçbiriyle karşılaşmak istemez ama hikmete binaen
bunlar ve daha pek çok arzu edilmeyen hadiselerle karşılaşmak
mukadderdir.
Bu
tür hadiseler bir imtihan olmakla beraber çoğu zaman da kul için
pek çok hayırlar da sebebiyet verebilir. Bunların çoğunu insan
anlayamaz ama bazı anladığı durumlar da olabilir. Görünüşte
bir afet gibi olan ve insanı muzdarip eden nice hadiseler vardır
ki; sonu hayır getirmiştir. Ve nice arzu edilen ve vasıl olup
sevinilen şeyler vardır ki sonu şerle neticelenmiştir.
Meselâ
insan, zengin olmayı çok arzu eder. Allah da takdir eder ve
yaratır, fakat çok kimselerde şahit olunduğu gibi maddî
zenginlik, manevî fakirliğe sebebiyet verebilir. Eğer insan
gereğinden fazla maddeye değer veriyor, mânâyı hafife alıyorsa,
maazalah felakettir. Maddeye sahip oldukça mânâdan uzaklaşır,
değer verdiği o varlığıyla adeta cehennemi satın alır. Buna
karşılık ne elemli, ne kederli insanlar da vardır ki
teslimiyetleri, sabırları ile o elem verici hadiseler onlar için
hem dünya hem ukbada bir saadet vesilesi olur. Velhasıl bu çok su
götürür bir mevzudur.
Kul
aklını kullanır, basiret gözüne Hakîm gözlüğünü takarsa
rahat, huzur ve sükûn bulur ve edepli, saygılı kul olma şerefine
haiz olur. Zerreden küreye, damladan deryaya canlı cansız bütün
zuhuratta, arkında olduğumuz ve olmadığımız bütün
hadiselerde, Kuran’ın her harfinde, cennet ve cehennemde, hayat ve
memata, hayır şer cümle mahlûkta Rabb’ül âleminin Hakem, Adl
ve Hakîm isimlerini görmemek mümkün değildir.
Mevlâmız
cümle ümmet-i Muhammed’i esma-ül hüsnâsının tecellilerine
mazhar eylesin. Bu mevzuda da bizlere anlayış idrak lutfedip adalet
ve hikmet ehli olma nimeti ile de serfiraz edip tarif ettiği:
“bakışı ibret, sükûtu zikir” hikmet ehli eylesin. Âmin.
1
Bakara:155
2
Bakara:216
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder