Halîm,
Mevlâ’nın Esma-ül Hüsnâ’sından mübarek bir ismi
şerifleridir.
Her günah işleyeni hemen cezalandırmayıp mühlet tanımayan Yüce Allah’ın bütün canlılara, bilhassa insanlara karşı çok hilm ve rıfk1 ile, sabır ile tecelli etmekte olduğu aşikardır. Yüce Allah’ın yarattıklarına karşı muamelesinin temelinde hilm vardır. Yumuşaklık, rıfk vardır. Asilerin, zalimlerin cezasını bir anda vermeye gücü yettiği halde, hilminin ve sabrının tecellisi olarak ekseriyetle onlara mühlet veriyor ve cezalarını geciktiriyor. İsyandan itaate dönenlerin günahını affedeceğinin müjdesini veriyor.
Evet,
Allah Habîr olmasına rağmen, yani yapılan isyan ve kabahatların
hepsini en ince teferruatına kadar bilmesine rağmen Halîm’dir,
her günah işleyeni hemen cezalandırmaz, azab vermez. Mühlet verir
ve o kullarının tevbe ve istiğfarlarını bekler. Çünkü O, aynı
zamanda Rahîm’dir, Raûf’tur, Sabûrdur ve Lâtîf’tir. İşte
gerek ruh planında, gerek davranışlarında akıllı, yumuşak,
abırlı, tahammüllü, hazımlı ve hoşgörülü, merhametli bir
kimse Cenab-ı Hakk’ın Halîm, Rahîm, Raûf, Sabûr ve Lâtîf
isimlerinin tecellisine mazhardır.
Halîm
sıfatı aynı zamanda peygamberlerin de müşterek sıfatlarındandır.
Onlar kavim ve kabilelerine daima yumuşaklıkla muamele etmişlerdir.
Bilhassa insanları Hakk’a davette bu sıfatın önemi çok
büyüktür. Bütün peygamberler gibi Efendimiz (s.a.v) de, nasıl
her yönü ile örnek oluyorsa, bu yönü ile de en güzel örnektir.
Evet, O, bütün güzel sıfatlarda olduğu gibi, bu sıfatta da
doruk noktasındadır. Koskoca bir hayat hilm, rıfk, sabır
yörüngeli geçmiş, o yüce ruha yapılan bunca kabalık, taarruz
ve hoyratlıklar, O’nun hilm atmosferi içerisinde erimiştir. O
Yüceler Yücesi Nebî (s.a.v)’in en azılı düşmanlarına karşı
tavrı, merhamet, sabır ve hilmle onların hidayeti için ve mühlet
tanıması için Rabbine dua etmesi olmuştur. Kendisini yurdundan,
yuvasından eden küffara karşı sert bir tavrı ve onları rencide
edecek bir tek kelâmı söz konusu değildir. Taif hadisesi
malumdur; O Yüce Nebî (s.a.v), Taif halkını İslâm’a ve
dolayısıyla cennetlere davet ederken, onlar zalimane alaylarla,
gayzlı sözlerle ve O’nu taşlayarak zulüm kusuyorlar. Bu sahne,
bu olay, hiçbir beşerin asla sinesine çekemeyeceği bir durumken;
O engin gönül sahibi, hilm sıfatı ile Rabbinin rızası için
sineye çekiyor ve onların bu küstahlıklarına karşılık yine
onlar için Rabbine dua ve niyaz edip O’ndan mühlet tanımasını,
azap etmemesini talep ediyor. Sadece iman edenlere değil; küffara
ve kendisine bunca düşmanlık edenlere karşı bile hep hilmle
rıfkla muamele ediyor.
Biz
kullara düşen ise her güzel vasıfta olduğu gibi bu vasfa da çok
ihtiyacımız olduğunun bilincinde olmaktır. Hayatımızın her
lahzasında hilme muhtacız ve hilm ehli olamazsak maddi ve manevi
tehlikelerden salim olamayız. Sertlik her an kırmaya ve kırılmaya
namzettir. Hilmin olmadığı yerde sertlik, gazap, öfke, kin vardır
ki sonuçları itibariyle hepsi çok telikelidir. Bir hadis-i
şeriflerinde Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlar: “Kuvvet,
pehlivanlık ile değil; kuvvetli, hiddet anında nefsine hakim
olandır” 2
Yüce
Allah Kur’an-ı Kerîm’de Nebîsinin güzel halini anlatıp
bununla bize ibret dersi verirken şöyle buyurur: “O
vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen
kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp
giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et;
iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık
Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp
güvenenleri sever.” 3
İşte
bu ayet-i kerime O Yüce Nebî’nin hilmini, merhamet ve şefkatini,
rıfk ve mülayemetini açıkça ifade ediyor. Bir hadislerinde “Beni
Rabbim terbiye etti” 4
diyor ki, muhakkak O Yüce Ruh’u bizzat Rabbi terbiye etti.
Yukarıdaki ayette Yüce Mevlâ, Resulüne, kendisine isyan edenleri
affetmesini ve onların mağfireti için dua etmesini buyurarak bu
meseleye ışık tutuyor. İşte Mevlâ’nın hilmi ve Resulünün
hilmi. Hilm, rıfk ve sabrın pek çok hayırlara sebebiyet verip,
çok tehlikelerden, zararlardan koruyacağında nasıl şüphe yoksa;
hilmden mahrumiyetin de sertlik ve katılığa yol açıp, bunların
da pek çok zarar ve tehlikeye sebep olacağında şüphe yoktur.
Şunu unutmamalı ki hilm, her saadetin, huzurun kaynağıdır. Hilm,
rıfk ve sabır ehli olanlar iki cihan saadetine erer ve Rabbin rıza
ve merhametine nail olurlar. Mümin, hilm ve rıfka, diğer güzel
pek çok vasıf gibi sahip olmalı iken; sertlik, kabalık ve
acelecilikten –şeytanî vasıflar olmalarından ötürü- o
derecede sakınmalıdır. Allah (c.c), Halîmdir, Halîm sıfatını
kullarında görmek ister.
1)
Hilm ve rıfk sıfatları, insanı “Vedûd” isminin tecellisine
mazhar eder. Cenab-ı Hakk’ın Halîm ismine mazhar olan ve O’nun
re’fet5,
rahmet ve rıfkına güzel bir ayna olup, tutum ve davranışları
ile bu hasletleri yansıtan bir kimse, netice itibariyle Cenab-ı
Hakk’ın Vedûd ismi şerifine mazhar olur ve Yüce Allah’ın
sevgisini kazanır. Yüce Allah’ın bir kulunu sevmesi ise, o kulun
dünyevî ve uhrevî kurtuluşu adına çok mühimdir. Çünkü Yüce
Mevlâ, Vedûd ismine mazhar böyle bir kulun gören gözü, duyan
kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olup, hayırlı işlerde,
hayırlı hizmetlerde onun yardımcısı olacağının, böylece onu
muvaffak kılacağının ve haramlardan koruyacağının müjdesini
veriyor.
2)
Hilm sıfatı insanı Kur’an-ı Kerîm’in övgüsüne mazhar
eder. Allah Teâlâ, “Rahmân'ın (has) kulları onlardır ki,
yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara
laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler
(geçerler)” 6
buyurarak, bu vasıfta olanları övüyor, haddini bilmezlerle
münakaşa etmezler ve onlardan gelen ezalara tahammül ederler,
diyor.
3)
Hilm ve rıfk hasleti, insanı cemaat ferdi yapar. Evet, ancak hilm
ve rıfk sahibi kimselerdir ki cemaat içinde yerini alırlar ve
karşılaştığı her zorluğa göğüs gerer ve sıkıntıları hak
uğruna zemzem gibi yudumlayarak merhametle, yumuşaklıkla
insanların yardımına koşarlar, böylece severler ve sevilirler.
Aksine sert, haşin, kaba tabiatlılar kolay kolay hiçbir toplumda
ve cemaatte barınamazlar.
4)
Hilmin ve rıfkın neticesi ve semeresi, başkalarının kusurlarını
affetmektir. Böyle bir haslet ise, kişiye izzet ve şeref
kazandırır. Kişinin habibiyet makamına kadar çıkmasına sebep
olur. Musa a.s. “Ya Rab, Senin yanında kulların en izzetlisi
kimdir ?” diye sorunca, Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: “Gücü
yettiği zaman bağışlayandır.” Bu da demektir ki, başkasının
kusurunu affetmek ancak kulun izzetini artırır. Öyleyse affediniz
ki Allah sizi izzetli kılsın. Tevazu da ancak kulun yüceliğini
artırır. Öyleyse mütevazi olun ki, Allah da sizin mertebenizi
yükseltsin. Bu manaları içeren ayet ve hadisler, hilme, rıfka,
sabra ne denli ihtiyacımız olduğunu bildiriyor.
5)
Hilmin ve rıfkın güzel bir neticesi ve tatlı semeresi de başta
Rabb’ül alemin olmak üzere, resuller, melekler, Hak dostları ve
dolayısı ile insanlar tarafından sevilmeye, değer verilmeye sebep
olur. Böylece pek çok hayırlara kaynak olr. Halîm kişi, kırıcı
olmadığı için insanlarla iyi bir diyalog içerisinde olur ve
imkanları nesbetinde emri bil maruf ve nehyi anil münkerde
biiznillah etkili olur.
Evet,
başta Asr-ı Saadet olmak üzere bütün asırlarda, İslâm dininin
yeryüzünde pek çok kıtada ve sürekli bir şekilde inkişaf
etmesinde ve pek çok kimse tarafından hüsn-ü kabul görmesinde
elbette ki İslâm’ı temsil eden kimselerin sahip oldukları
hilmin, vakarın, ciddiyetin, ağırbaşlılığın, sabrın, rıfkın,
höşgörünün, merhametin ve ziyadesiyle yumuşaklığın rolü pek
çoktur. Çünkü insan, sözden çok tutum ve davranışlara,
hallere bakar ve ona göre değer verir. En fazla hoşa giden hal hiç
şüphesiz, halîm, hazımlı, sabırlı, müsamahalı, rıfk
sahibi
ve höşgörülü olma halidir.
Hasılı,
Yüce Mevlâ’nın bu ismi şerifine mazhar olan bahtiyar mümin,
başta arz ettiğimiz gibi Rabbimizin “Vedûd” ismine de mazhar
olur, Hak Teâlâ’nın sevgili bir kulu olma derecesine nail olur,
dolayısıyla toplumda kendisine ülfet ve ünsiyet edilen ve saygın,
değerli bir kişi haline gelir. Her ismi şerif gibi bu ismi şerif
te, diğer pek çok esmanın tecellisine sebep olur.
Yüce
Mevlâ’dan dileriz, bizleri de ilmi ile gani eyleyip, hilmi ile
zinetlendirsin. Âmin.
1
yumuşaklık, yavaşlık, tatlılık, nezaket
2
Buharî, Müslim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder