Muîd, yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan manasına gelen
bir ism-i ilâhîdir.
Yaratılmış olan her şey mukadder olan ömrünü tamamladıktan sonra
Allah’tan başka kimse kalmaz. Fakat varken yok olan insanlar hayatlarında neler
yapmışlardır, hangileri afif, temiz, nezih yaşamıştır, hangileri buyruk
tanımamış birçok cinayetler işlemiş, ocaklar söndürmüş, nice mazlumları inim
inim inletmiş, mala cana kıymış, namus kirletmiştir? Dünya hâkimleri bunların
binde birini bile meydana çıkaramamıştır. Cisimleri ile beraber yaptıkları da
yok olmuş belki şu dünyada izi kalmamış, silinip gitmiştir.
Fakat El-Muîd olan Yüce Allah’ın takdir ettiği o kıyamet günü gelince
yeniden yaratılmayla beraber geçirdiği hayat safhasını da bütün canlılığı ile
karşısında görüp her şeyin son buldu, bitti dendiği yerde hesabını vermek üzere
olduğu hayat filmi ile karşılaşan insan belki de ne yapacağını bilmez bir
şaşkına dönecek. Herkes, iyi ve kötü, zararlı ve yararlı dünyada yaptıklarından
muaheze olacak, hak yerini bulacak, mazlum zalimden hakkını alacak, iyiler
Nûr’a kavuşurken kötüler nara düşecek. Dünya hâkiminin eline düşmekten kurtulan
nice suçlular o Hâkim-i Mutlak, o Adl-i Mutlak, o Melik-i Mutlak’ın huzurunda
kıskıvrak yakalanmış olarak teslim olacaklar. Allah’ın bir ismi de
El-Müntekîm’dir ki intikam alan manasını taşır. Cenab-ı Hak; zalim, zorba,
nankörlerin ve mazlumun alamadığı hakların intikamını alacaktır, iyiler için
ise bol bol mükâfat ve ikramlara nailiyet vardır. İyiler için her şey yeniden
hayat bulup yeniden dirilecektir. Bütün canlılığıyla ahiret yurdu gözler önüne
serilecektir. Bu konu ile ilgili ayetler pek çoktur. Dünya, ahiret için vardır,
ahiret söz konusu olmasaydı dünya ve içindekilerin varlığı abes olurdu. Bu konu
ile ilgili mesajları Kur’an’dan dinleyelim:
“Ey
insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi
topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra
uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları
zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve
dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi
bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi
büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz
çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez
hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz,
üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya
çiftten) iç açıcı bitkiler verir.” [1]
“Sonra
bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp
şekillendirmişti.” [4]
Görüldüğü
gibi Kur’an-ı Kerîm, haşir meselesini başka hiçbir delile ihtiyaç bırakmayacak
şekilde ispat etmiş oluyor. Kur’an ayetlerinin hemen hemen üçte biri bu
hakikatlerden bahseder.
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza
geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? ” [7]
“Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka tanrı
yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir.” [8]
“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye,
hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi
olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese)
yeteriz.” [9]
Ayette görüldüğü gibi; bir ahiret yurdunun mevcudiyeti, ölülerin tekrar
dirileceği ve hayatının hesabını verecekleri açık ifadelerle anlatılmıştır.
Mevzumuz olan ölülerin dirilmesi, Yüce Mevlâ’nın takdiri, murad-ı ilâhîsi ile
cereyan edecektir. İşte her ölünün dirilmesinde rol alan El-Muîd ism-i
şerifinin tecellisidir ki, bu ism-i şerif cümle ölülere tecelli ederek, yeniden
hayat bulmalarını sağlayacaktır.
“Onlar: "Allah ölen bir kimseyi diriltmez" diye olanca
güçleriyle Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek
bir vadidir. Fakat insanların çoğu bilmez.”[10]
“Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların
da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için (Allah onları
diriltecek).” [11]
“Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek)
sözümüz sadece "Ol" dememizdir. Hemen oluverir.” [12]
“De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl
yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da
yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.” [15]
İnsanın hayatını tanzim etmesi; Allah’a imandan sonra haşre yani ölüm
ötesi hayata imana bağlıdır, yaptığı şeylerin hesabını vereceğine inanmayan bir
insanın hayatının müstakîm olması düşünülemez. Buna karşılık attığı her adımın
hesabını vereceği inancında olan insanın hayatı oldukça muntazam bir seyir arz
eder.
“Ne zaman
sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir
iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne
yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz.
Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (levh-i mahfuzda)
bulunmasın.” [17]
Yani
bütün davranışlar, melekler tarafından tespit edilmektedir. Büyük küçük, gizli
aşikâr, bizim hakir gördüğümüz, Allah’ın azim gördüğü yaptığımız her şey tespit
edilmektedir. Yüce Allah her şeyimizin hesabını görmek üzere mahşerde,
mahkeme-i kübrada bütün insanları huzurunda toplayacaktır. Deyyân olan Allah
hazır ve nazırdır.
Şu kesin
bir hakikat ki; Hayy Kayyum olan Allah’tan başka her bir mahlûk ölecektir. O
Allah ki Hayy’dır, Kayyum’dur, Ezel’dir, Ebed’dir. Dilediği zaman dilediği
ölmüş mahlûkuna tekrar hayatiyet bahşedecektir. El-Muîd’dir ki ölüleri
diriltendir.
Hiç
yoktan var olan insanın öldükten sonra tekrar diriltileceğinin Allah’ın bir
takdiri, murad-ı ilâhîsi olup, bunun muhakkak gerçekleşeceği; gün ışığı gibi
açık seçik bir şekilde Kur’an-ı Azimüşşan’da bildirilmiştir. Bunun örneklerini
de dünyamızda görüyoruz. Kur’an arz üzerindeki hadiselerden ibret almaya işaret
eder.
“…Sen,
yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur
indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı
bitkiler verir.” [19]
buyurarak nazarları arz üzerindeki ölüm ve dirilmeye çeviren Allah, kullarını
tefekküre ve dolayısıyla her an binlerce ölüp binlerce dirilen varlıklara
ferasetle bakıp ibret almaya davet eder.
Evet,
kurumuş ölmüş arzın hayat bulması, kuru bir çekirdekten, ölü bir tohumdan bir
ağaç yeşermesi ve dolayısıyla tonlarca meyve vermesi, sonbahar ve kışta ölüp
ceset ve âdeta kemik haline gelen bunca ağaçların hassaten asma dalının baharda
yeniden yepyeni bir dirilişle dirilip neşv-ü nema bulması, insan vücudundaki
hücrelerin her akıllara durgunluk verecek hızda ölmesi, dirilmesi vs. tüm
bunlar gösteriyor ki insan da öldükten sonra dirilecektir. İstese de istemese
de huzur-i ilâhîde hayatının hesabını verecektir. Bu âleme gelirken sorulmadığı
gibi, bu âlemden giderken de sorulmayacaktır. Mukadder olan ömrü tamam olunca
istemese de ölüm gelip alıp götürecektir, aynen bunun gibi öldükten sonra da
mukadder olan zamanda tekrara dirilecektir. Tıpkı baharda arzın dirilmesi gibi,
Yüce Mevlâ’nın El-Muîd ism-i şerifinin tecellisi olan bir “Ol!” emr-i ilâhîsi
ile diriliş gerçekleşecektir.
Ondan
sonra hesap başlayacak, insan istese de istemese de Rabb’ın huzurunda,
Mahkeme-i Kübrâ’da hayatının hesabını verme mecburiyetiyle baş başa kalacaktır.
Bir sevk-i irade ki ruhlar âlemiyle başlayan varoluş, çeşitli menzillerden
geçerek devam edip gidiyor. Bu bir Allah kanunudur, bir irade-i ilâhîdir,
takdir-i Hüdâ’dır ki hiçbir güç zerresini bile değiştirmeye yetmez. İrade-i
ilâhî nasılsa öyle devam edip gidecektir.
Ruhlar âleminde
var olan ruh, ana rahmine orda bir hücreden neşet eden cesetle birleşip
dünyaya, sonra kabre berzah âlemine, sonra mahşer yerine, Rabb’in huzurunda
hesap vermek için Mahkeme-i Kübrâ’ya, hesabın neticesinde nereyi hak etti ise
ya cennet ya da cehenneme gitmeye namzettir insan.
Bunlardan
ve karşılaşılması muhtemel olan daha pek çok hadiselerden kaçma, saklanma imkânı
asla yoktur. O öyle bir gündür ki, “ne olmuş bu kitaba küçük büyük bir şey
bırakmamış” dedirten gündür. Yok olduğu, unutulduğu zannedilen nice meseleler,
sırlar -ki Cenab-ı Hak sinelerden geçeni, hain bakışların altında neler
yattığını, niyetleri bildiğini bildiriyor- ahirette ceza gününde dipdiri bir
şekilde karşımıza çıkacaktır. Hayy, Hâlık ism-i şerifi ile hayat bahşeden,
Mümît ismi ile öldüren Allah, El-Muîd ism-i şerifleri ile de yeniden
diriltecektir. İnsana düşen, sarsılmaz bir imanla iman ettikten sonra, bâkî
ömrü için yeniden diriltilip hayatının hesabını vereceğinin şuuru ile
istikamette olmaya say etmektir.
Hüv’el Bâkî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder