Tevbeleri
kabul edip günahları bağışlayan manasında esma-ül hüsnadan
bir ism-i şeriftir. Et-Tevvâb olan Allah Teâlâ, günahlarını
idrak edip Rabbından özür dileyen kullarının tevbelerini kabul
eder. Kur’an-ı Kerîm’de tevbeye dair pek çok ayet-i kerime
mevcuttur.
Allah-ü
Zülcelâl’in pek çok lütuflarından biri de Tevvâb ism-i şerifi
ile kulun imdadına yetişip onu düştüğü bataklıktan
kurtarmasıdır. Günah ne denli olursa olsun Allah’a ortak
koşmamak şartı ile tevbesinin kabul olacağı müjdesini veriyor
ve böylece Rahman ve Rahimiyetini her mevzuda olduğu gibi bu
mevzuda da kullarına hatırlatıyor. Kula düşen aklını başına
alıp hiç vakit kaybetmeden Rabb’ül Âleminin Tevvâb kapısına
teveccüh edip tevbe ve rücu etmektir.
İnsana
gereken tevbenin ne gibi şartları vardır? Tevbe-i Nasuh denilen
tevbe nasıl gerçekleşir?
-
İşlediği günahın çirkinliğini sezip pişman olmak.
-
Günahın mesuliyetini idrak etmek ve ukbası için büyük bir felaket olduğuna inanmak.
-
Allah’a (c.c) karşı isyan olduğunun şuurunda olup Rabbinden hayâ etmek.
-
Nefsini kınayıp “Yazıklar olsun ey bedbaht nefsim, nasıl oldu da sana uydum” diyerek nefsi levm etmek.
Ve
daha pek çok pişmanlık, mahcubiyet hislerini vicdanında
duyabilmektir ki bu ve benzeri duygular tevbeye götüren
faktörlerdir. Bu hisler olmazsa kuru kuru tevbe bir fayda vermez.
Tevbenin Tevvâb olan Mevlâ’ya ulaşıp kabule şayan olması için
kalp, akıl, vicdan ve lisanın müşterek tevbe etmeleri lazımdır.
Hataları
itiraf edip pişmanlıkla kıvranmak, yeniden toparlanıp Cenab-ı
Hakk’a yönelmek olan tevbenin çeşitli boyutları mevcuttur.
Tafsilatlarıyla tevbeyi tanımaya çalışacağız.
Tevbe,
tevbe edenlerin durumu itibâriyle üç bölümde mütalâa
edilmiştir:
Hakikatlere
kapalı avam halkın tevbesi ki, Hakk’a muhalefetin kalpte
burkuntular hâlinde hissedilmesi ve ferdin günahını idrak
şuuruyla gönlünde buğulaşan bu duyguyu, bütün benliği ile
Hakk kapısına yönelerek, tevbe ve istiğfar ile alâkalı sözlerle
ifâde etmesidir.
Perde
arkası hakikatlere yeni yeni uyanmaya başlamış havâssın rücûu
ki, huzur ve maiyyet âdâbına aykırı her davranış ve her
düşünceden sonra, kalpte yoğunlaşıp basiret ufkunu saran
büyük-küçük her gaflet karşısında himmet kanatlarını açıp
Hakk’ın rahmet ve inâyetine sığınma cehd ü gayretidir ki, bu
performansı gösteren ruh: Resulullah: “Günahtan tam dönen o
günahı hiç işlememiş gibidir; Allah bir kulu sevdiği zaman
artık ona günahı zarar vermez” dedi ve şu mealdeki âyeti
okudu: “Şüphesiz Allah, çokça tevbe edenleri ve tevbe edip
tertemiz olanları sever”1
tevbenin alâmeti nedir diye sorulunca da: “Gönülden
pişmanlıktır” buyurdular2
hakikatinin mazharı ruhtur.
Yaşayışlarını
“benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz” ufkunda sürdüren has
üstü hasların teveccühüdür ki, kalplerine, sırlarına,
ahfâlarına perde olan mâsiva ile alâkalı her ne varsa, bütününü
benliklerinin derinliklerinden söküp hiçliğin gayyalarına
atarak, yeniden “nuru’l-enver”le 3
münasebetlerinin şuuruna ulaşmaları demektir ki, “O ne güzel
kuldu! Zira sürekli (Allah'a) rucûdaydı” 4
gerçeğini gösterir.
Ferdin,
bir kısım iç deformasyonlardan sonra yeniden safvet-i asliyesine
dönmesi, özüyle bütünleşmesi veya sık sık kendini yenilemesi
ma’nâsında tevbe, hemen her mertebesiyle:
-
Gönülden nedâmet etmek
-
Eski hataları ürperti ile hatırlamak
-
Sorumlulukları yeniden gözden geçirip fevt edilen mükellefiyetleri yerine getirmek
-
Hata ve inhiraflarla ruhda meydana gelen boşlukları ibadet ü taat ve gecelerdeki yakarışlarla doldurmak
-
Hata ve inhiraflarla ruhda meydana gelen boşlukları ibadet ü taat ve gecelerdeki yakarışlarla doldurmak
-
Ve haslar, haslar üstü haslar itibâriyle, zikr u fikr u şükrün dışında geçen hayat için âh u enin edip ağlamak, duygu ve düşüncelere kasdi olarak mâsiva bulaşmış olabileceği endişesiyle sarsılıp inlemek
-
Duygu ve düşüncelere kasdi olarak masiva karışmış olabileceği endişesiyle sarsılıp burkulmak gibi hususları ihtiva eder ki bu durumda olan bir mümine umulur ki, Tevvâb ism-i şerifinin tecellisi ve mazhariyet ihsan olunur ve yine ihsan-ı ilâhî ile Gaffâr, Raûf, Afüv, Settâr gibi ism-i şerifler peşpeşe tecelli eder, tevbe bir fazilet yemini, onda sebat ise bir yiğitlik ve ifade işidir.
Hatanın
seviyesi ne olursa olsun, tevbe ederken, yeni günah tasavvurlarına
karşı pişmanlık ve tiksinti ile inlemeyen, her şeye rağmen bir
kere daha istikamet çizgisinin altına düşebileceği endişesiyle
ürpermeyen, Hak’tan uzak kalmanın sonucu olarak içine düştüğü
yanlışlık ve inhiraflardan kurtulmak için Hakk’a kulluğa,
kullukta samimiyete sığınmayan, tevbe adına yalan söylemiş
sayılır.
Mevlânâ
bir yerde gerçek tevbenin sembolü ‘nasûh'u şöyle konuşturur:
“Cenâb-ı
Hudâ'ya bir hakikî tevbe ettim ki, can tenden ayrılıncaya
kadar onu bozmayacağım. Aslında o mihnetten sonra, merkepten başka
kim ayağını bir kere daha helâk ve hata tarafına atar ki?”
Tevbe
bir fazilet yemini, onda sebat ise bir yiğitlik ve irâde işidir.
Usulünce tevbe edip sebat edenin şehitler mertebesinde
olduğunu Peygamber Efendimiz söylüyor. 5
Tabi sürekli tevbe ettiği halde, bir türlü günahları terk edemeyenin
tevbe ve istiğfarının Tevvâb olan Rabb’ül âlemin’in
yöneldikleri kapıyla alay etmek olduğunu da buyuruyor.6
Evet,
“cehennemden korkarım” deyip günahlardan kaçınmayan,
“cennete müştâkım” deyip amel-i sâlih işlemeyen,
“Peygamberi severim” deyip sünnetlere karşı alâkasız kalan
ve ahlâk-ı Muhammedî ile ahlaklanmayan biri, iddialarında ciddi
olamayacağı gibi, ömrünü kat'î günah ve sûrî tevbeler
arasında sürdüren, dolayısıyla da, Hakk'a dönüşlerini
isyanlar arası molalara benzeteceğimiz böyle vefasızların
samimiyet ve sözlerini kabul etmek de oldukça zordur.
Sâlikin
ilk menzili, tâlibin ilk makamı tevbe, ikinci makamı ise
inâbedir. Yani, herhangi bir mürşide intisâb etme
merâsiminde temsil edilen usûl, âdâb ve töreye de “inâbe”
denilir. Tevbede samimi ve sadakatli olmayan, inabede yani mürşide
bağlılıkta muvaffak olamaz ve nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesinde
de terakki edemez.
Tevvab
ism-i şerifinin kul üzerinde tecelliyatına sebep teşkil eden bir
yönü de başkalarının özrünü kabul etmesi, suçu ne olursa
olsun bilhassa özür dileyenin özrünü kabul edip affetmesidir ki,
Rabb’inden özür dilemeye yüzü olsun. Nasıl ki Mevlâ, kulunun
suçu ne olursa olsun tevbe edince affedeceğini vaat ediyor, insanın
hele bir müminin bir başkasını affetmemesi düşünülemez.
Rahmet Peygamberi (s.a.v.)’de: Kişi, affetmekle şerefini ve
izzetini arttırır. Bağışlayınız ki, affa mazhar
olasınız” buyuruyor.
Tevbe
ile ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:
“Yine
onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine
zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen
tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim
bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde,
bile bile ısrar etmezler.”7
“İşte
onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve
altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir.
Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!” 8
“Ancak
tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah
onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok
bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” 9
“Kim
tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul
edilmiş olarak Allah'a döner.” 10
“Kim
(bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve durumunu düzeltirse
şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı
ve esirgeyicidir.” 11
“Ancak,
bundan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok
bağışlayıcı ve merhametlidir.” 12
“Fakat
tevbe eden, iman edip iyi işler yapan kimseye gelince, onun
kurtuluşa erenler arasında olması umulur.” 13
2
el-Kuşeyrî,
er-Risâletü'l-Kuşeyriyye s.168; el-Müttakî, Kenzü'l-ummâl
4/261, hadis no: 10438 (İbn Neccâr'dan naklen). Kuşeyrî, hadisi
senediyle zikretmektedir. Hadis kitaplarında da bu hadisin
değişik kısımları farklı lafızlarla parça parça yer
almaktadır. Örnek olarak bkz. İbn Mâce, zühd 30; et-Taberânî,
el-Mu'cemü'l-kebîr 10/150; el-Beyhakî, Şuabü'l-îmân 4/375,
5/387, 439; el-Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-usûl 2/349
5
ed-Deylemî, el-Müsned 2/76
6
el-Beyhakî, Şuabü'l-îmân 5/436; ed-Deylemî, el-Müsned 2/77
7
Âl-i İmran:135
8
Âl-i İmran:136
9
Furkan:70
10
Furkan:71
11
Maide:39
12
Âl-i İmran: 89
13
Kasas:67
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder