El-Müntekîm,
Allahü Zül-celâl’in esma-i ilâhîsinden bir ism-i şerifleridir.
El-Müntekîm,
suçluları adaleti ile müstahak oldukları cezaya çarpan manasına
gelir. Allah Teâlâ’nın intikamı vardır. Hepimiz, fert ve
cemiyet olarak bundan korkup titremeliyiz. Çünkü Allah’ın
muahezesi çok elim ve şediddir.
Bu
hususu Kur’an-ı Kerîm’de bizzat Cenab-ı Hak, kendisi haber
veriyor, pek çok ayetlerde “azabı şedid”, “azab-ı çetin”
gibi ifadelerle inkarcılardan, fasık, facir, ehl-i dalalet, nankör
insanlardan, zalimlerden yaptıklarının karşılığı,
nankörlüklerinin cezası olarak intikam alacağını bildirir. Bu
ayetlerden biri şöyledir:
Allahü
Teâlâ’nın Rahman, Rahîm, Tevvâb, Afüv, Raûf, Gafûr gibi
esmasının yanı sıra El-Kahhâr, El-Adl, El-Celâl ve El-Müntekîm
gibi esması da vardır muhakkak. Nasıl ki Cenab-ı Hak, yaptığı
yanlışın isyan ve tuğyanın farkına varıp pişman olarak
nefsini ıslah eden ve tevbe istiğfarlarla Rabbına dönen kulu
tevbe kapısından alıp Gaffâr, Afüv, Rahîm esmasının
tecellilerine mazhar edip af ve mağfiret edeceğini haber veriyorsa,
bunca nimeti karşısında küfür veya isyan, tuğyan ehli olan
nankörlerden de intikam alacağını haber verir.
Nice
mazlumlar vardır ki, zalimin pençesine düşmüş, mal, can, namus
haysiyeti çiğnenmiştir adeta bazı zalimler yüzünden dünyası
zindan olmuş, hakkını alamamış, zalimin baskısı altında inim
inim inlemiştir. İşte o yem-i ceza denilen kıyamet gününde yani
her şeyin karşılığının verileceği güzde Hâkim-i Mutlak olan
Âdil, Hâkim, Yüce Allah o mazlumun hakkını zalimden alacak, hak
sahibine iade edecek, hak yerini bulacaktır. Ve Allah’ın intikamı
böylece cereyan etmiş olacaktır. Allah ihmal eder fakat asla ihmal
etmez. İster hukukullaha tecavüz olsun, ister insanların hukukuna
tecavüz olsun Allah dilediği zaman dilediği gibi intikamını alır
ve zalimleri zulümlerinin karşılığı olarak cezaya çarptırır.
Böyle olacağına dair pek çok ayet-i kerîme ve hadis-i şerif
mevcuttur.
Kur’an-ı
Kerîm’de geçmiş kavimlerin başına gelen felaketleri anlatılır
ki, ibret dolu hadiselerden anlaşılan, zulümlerinin karşılığını
daha dünyada iken görüp elim bir akıbete duçar oldukları
anlaşılır.
Bunlardan
Firavun, Âd Kavmi, Semûd Kavmi, Lût Kavmi sayılabilir. Bunlar ve
daha pek çok kavimler ki, Allah’ın ayetlerini hiçe saymışlar
ve Allah’ın verdiği bunca nimetler karşısında şükür yerine
küfür etmiş, azmış, şımarmış, Peygamberlerine ve dolayısı
ile Rablerine isyan ederek küfran-ı nimet etmişlerdir. Allah’ın
da gazabı, azabı gelip çarpmış olup Yüce Allah, El-Müntekîm
ism-i ilâhîsi ile tecelli etmiştir. Azaba duçar olan kavimleri
Kur’an-ı Kerîm teferruatıyla, ibret dolu ifadelerle anlatır ki,
insanlar ibret alsın da onların başına gelen felaketler kendi
başlarına gelmesin. Onları saran şiddetli felaketlerin küfür ve
inkâr, isyan, tuğyan yollarında zalimane bir hayat yaşayanların
ve adeta onların izinde gidenlerin hepsinin başına benzeri
felaketlerin, dünyada ve ukbada çeşitli azabların geleceğini
Kur’an-ı Kerîm birçok ayetlerde haber vermiştir. Hele Allah’a
inanmışken azıp da yoldan çıkan, ahkâm dinlemeyen bir milleti,
Allah Teâlâ, dinsiz, imansız ve merhametsiz kâfirlerle terbiye
eder. Onları başlarına musallat ederek intikam alır, maazallah.
“"Gerçekten
Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü andolsun ki
Allah işitmiştir. Onların (bu) dediklerini, haksız yere
peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz
ki: Tadın o yakıcı azabı!”
2
“Bu,
dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır.
Yoksa Allah kullarına zulmetmez.”
3
Yine
Zilzal Suresinde zerre kadar hayrın ve şerrin karşılıksız
kalmayacağı bildirilmiştir ki, hayrın karşılığı hayır
olduğu gibi, şerrin de cezası vardır.
Ayetlerden
anlaşılan o ki, Allah dilediğini affedeceği gibi, dilediğinden
de intikamını alacaktır, hak yerini bulacaktır. Şüphesiz
affetmeyi murad ettiği kullarını affetmesinde pek çok sebepler
olduğu gibi, cezaya, ikaba duçar eylediği ve böylece intikam
aldığı insanların da o duruma düşmelerinde pek çok ciddi
sebepler vardır. Allah Âdildir, hikmet sahibidir. Bir hadis-i şerif
konumuza ışık tutmaktadır:
“Kim
arkadaşının ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü onun
ayıbını örter. Kim ki müslüman kardeşinin ayıbını açığa
vurursa Allah da onun ayıbını açığa vurur. Hatta evinde bile
onu rezil eder.” 6
Bu
hadisten de anlaşılan o ki, kulun işlediği suçun karşılığı
olarak, benzeri bir cezayla Allah ondan intikam alacaktır.
Hümeze
Suresinde hümeze, lümeze ehlinin hutameye atılacağını ve ağır
azaba duçar olacağını bildirir ki, insanlara yapılan hakaretin,
insan haklarına tecavüzün ve hukukullaha saygısızlığın
karşılığıdır.
“Arkadan
çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay
haline!” 7
“O
ki, toplamış ve onu sayıp durmuştur.” 8
“O,
onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir.” 14
“(Bu
ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar.” 15
“Andolsun
ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim
karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu!”
16
“Kim
de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir
hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.”
17
“(Allah)
buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana ayetlerimiz geldi; ama sen
onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!”
19
Yani,
o gören gözlerini görmez eyledin de sırf nefis hesabına
kullandın, gönderdiğim Kur’an’ı görmedin ve o muhteşem
kâinat kitabını mütalaa edip ibret almadın. O gözlerini hak ve
hakikate kapadın, o gözü yaratan Rabbini unuttun, karşılığı
olarak bugün böyle kör olmayı hak ettin, diyerek intikamını
alacağını bildirir.
“Hatırlayın
ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi)
artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım
çok şiddetlidir! diye bildirmişti.” 20
Bu
ayetten anlaşılan o ki; Allah Teâlâ, nankör kullardan, onları
çeşitli azablara duçar ederek intikam alacaktır. Başka bir
hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmuştur:
Böylece
kuldan hak ettiği karşılıkla intikam alınacaktır, bu hususu
açıklayan pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif vardır. Allah
Teâlâ her şeyi açıklamıştır, dileriz Rabbimizden bizi
istikamette kılsın.
Bu
hususta kula düşen pek çok sorumluluklar vardır. Akl-ı selîm
bir mümin bu çok ciddi mesajlardan ders alır. Hak ve hakikate
gönül verip istikameti kollamayı, adaleti gözetmeyi ve en güzel
şekilde Rabbe kul olmayı hilkatin gayesi bilir de nefsini ıslah
yollarına koyularak bir an evvel şartlarına uygun, ciddi bir
şekilde büyük pişmanlık hisleri ile, içten, yana yakıla,
boynunu büküp Rabbinden günahlarının affını istirham eder.
Tevbeyi nasuhla kendini affettirme yollarına baş koyar.
O
Mevlâ ki Erhamür-Rahimin’dir, o Raûf’tur, Halîm’dir,
Tevvâb’dır, Gafûr, Afüvv, Settâr-ı bihak’tır. Tevbe
edenin, nefsini ıslah edenin tevbesini elbette kabul eder. Zaten o
öyle Allah ki, kullarını affetmek için adeta bahane arar, çok
cüz-i bir şeyi kulunu affetmek için sebep kılar. Yeter ki kullar
isyanda ısrar etmesin, hakka müteveccih olsunlar. Evet, biz
günahkâr müminlere düşen, hayat filmimizi gözden geçirip adeta
sansürden geçen filmler misali, cezaya sebebiyet verecek, hatalı,
yüz kızartıcı yerleri için af dilemektir. Affetmesi için
yalvarıp yakararak, Gaffar isminin tecellisiyle affetmesi, Settâr
isminin tecellisiyle ifşa etmemesi için gereken şartlara
başvuralım ve bugünden itibaren takva dairesine girip istikameti
kollayacağımıza ciddi söz verelim, bir de “affedin ki affa
mazhar olasınız” hadisinin sırrınca affetmeyi kendimize şiar
edinelim, affolmaya vesile ne gibi vasıflar varsa öğrenip icrasına
say u gayret edelim. Mesela sadaka ve infakın günahlara keffaret
olduğunu, cehenneme kalkan olduğunu Efendimiz (s.a.v) bildiriyor:
“Yarım
hurma vermek sûretiyle de olsa cehennemden korunun. Bunu da
bulamayan (hiç
olmazsa)
güzel
bir sözle cehennemden korunsun!” 22
Ayrıca
başa gelen elem, sıkıntı, tasa, musibet cinsinden şeylerin,
sabredildiği takdirde pek çok ecirlerle beraber günahların affına
sebep olacağını bildiriyor. Şuna inanıyoruz ki kul, kulluğunun
şuuruna erer, Rabbine karşı saygılı olursa, isyanda ısrar
etmez, Rabbinin rububiyeti karşısında ubudiyet şuuru ile haddini
bilir, mütevazı bir halle Hakk’a gönül verir, kullukta gayretli
olursa, inşallah böyle bir kuluna Allak azab etmeyecek, cahilane,
gafilâne yaptığı hatalarından dolayı inşallah Müntekîm ismi
ile değil, Rahmân, Rahîm, Raûf, Rezzak, Mün’im, Vedûd, Kerîm,
Lâtif gibi esmasının tecellisine mazhar eyleyecektir. Dileriz
Mevlâ’mızdan, intikamı hak edenlerden değil, lutf-u ihsanı hak
edenlerden eylesin bizi. Biz hak etmesek de O’nun rahmetinden
ümitvârız. Elhamdülillahi Rabbil âlemin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder