1 Aralık 2020 Salı

CELÂL ve CEMÎL

CELÂL ve CEMÎL

Cenab-ı Hakk’ın iki azîm ismi şerifidir. Celâl, lugat manası ile nihayet derecede
büyük azamet, hiddetlilik gibi manalara gelir. Cenab-ı Hakk’ın kahrının ve azametinin
tecelisidir.


Cenab-ı Hakk’ın sıfat-ı ezeliyye âleminde biri celâli biri cemâli, iki türlü tecelisi
vardır. Çeşitli sebeblere binaen bu isimleri tecelli eder
.

Celâl ile cemâlin sıfat-ı ef’al âlemine tecellisinden lütuf ve kahır, hüsn ve heybet
tezahür eder. Yani Cenab-ı Hakk’ın yarattığı varlıklar üzerinde tecelli edince sebeplere
binaen veya hikmet-i ilâhisi Celâl isminin tecellisi ile arzda, semâvatta, mahlûkatta ve
mevcûdatta korkunç dehşet verici, içlere korku salan hadiseler zuhur eder ve böylece
Rabb’ül âlemin azametini, heybetini çeşitli hadiselerle ilan eder, ikaz eder. Mesela arzdaki
depremler, yangınlar, yanar dağlar, bataklıklar, sel felâketleri, aşırı sıcak, aşırı soğuk,
tipi, tufan, kasırga vs. Nuh Tufanı, Lût kavmi, Semud kavmi, hatta Yunus a.s.’ın balığın
karnına girişi, Âdem a.s.’ın cennetten çıkarılışı, şeytanın rahmetten kovuluşu gibi pek çok
hadiseler Allah’ın celâlinin tecellisidir.


Mahlûkatta tecelli edince, o mahlûkat insanın içine korku salar. Şüphesiz Allah
(c.c) abes bir şey yaratmamıştır. Her yarattığının faydalı yönü olduğunda şüphemiz
yoktur. Fakat bazı mahlûkatın faydalı tarafı olmakla beraber bir de ürpertici, ürkütücü
hatta tehlikeli tarafları da olduğu muhakkaktır ki, bu da celâlî yönü olsa gerektir. Mesela
yılanın birçok faydalı yönleri olduğu gibi hem zararlı hem ürkütücü yönleri olduğu
malûmdur. İçimize dehşet salan mahlûkatı ile Rabb’ül âlemin celâlini sergiliyor ve kulları
ikaz ediyor. Bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v) : “Muhakkak cehennemde deve boynu gibi yılanlar vardır. Bir defa soktuğunda kırk sene onun acısı hissedilir. Muhakkak cehennemde palanlı katırlar gibi akrepler vardır. Bir defa ısırdığında kırk sene harareti duyulur.”
1 diyerek ukbadaki korkunç durumun dünyadan şedid olduğunun haberini veriyor, ümmetini uyarıyor.

Bazı insanlar kötü karakterleri, imansız veya isyankâr oluşları, fâsık oluşları sebebi
ile adeta etrafa dehşet saçar, zehir kusarlar. Bu tip insanlar böyle uygunsuz tavırları
sebebiyle celâl ismi şerifini üzerlerine çekmiş kimselerdir.
Nebatatta ise bazı ipek gibi güllerin yanında dikenler, bazı tatlı nefis yiyeceklerin
yanında zehirli, zararlı nebatlar yer alıyor, hikmete binaen.
Cinlerin zararlı kötülerinin yanısıra iyileri, zararsızları olması gibi görüp
görmediğimiz idrak edip edemediğimiz ne kadar Allah’ın azametinin, heybetinin tezahürü
durumlar, hadiseler varsa, Cenab-ı Hakk’ın celâl isminin tecellisi ve zuhuratıdır.
Muhakkak ki bu tecellilerin pek çok hikmetleri, sebepleri vardır.
Bize düşen yönü şudur ki, hadiseleri değerlendirip ders almamız gerekir. Mevlâ bizi
celâliyle tehlikelerden koruyup ikaz ediyor.

Cemîl ismi şerifi ise Cenab-ı Hakk’ın yarattıkları üzerinde tecelli edince celâlin
zıddı durumlar zuhur eder. Yani güzellikler, hoş şeyler tezahür eder. Mesela celâlinin
tecellisi olan sel felaketlerine karşın, cemâlinin tecellileri çağlayanlar, akarsular, tertemiz
su menbaları, zemzemler, kevserler, arza hayat veren yağmur sularıdır. Kuraklık,
kasırgadan ötürü kurumuş, çatlamış topraklar, sararıp solmuş nebatata karşın envai çeşit
mahsul vermiş nebatat, birbirinden güzel, yararlı, leziz yiyecekler; çalılıklar, dikenler
yerine güller, renk renk çiçekler, çimenler; kavurucu sıcak, dondurucu soğuk yerine
mutedil hava vs.

İnsanlarda ise bir tarafta melekvari insanlar varken öbür tarafta itaatsiz, saygısız
şeytanvari insanlar vardır. Fâsıklar Celâl ismi şerifini üzerlerine çekerler; imanlı, itaatli,
edepli melekvari kullar da Cemîl ismi şerifinin tecellisine mazhariyet kazanırlar.
Bu iki isim eserler ve ameller âleminden âlem-i ahirete intikal edince cemâl lütuf
ve nur olarak; celâl de kahır ve cehennem olarak tecelli eder.
Bu çok mühimdir şöyle ki; eserler ve ameller âlemi şu dünya âlemidir ve amel
sahibinin adeta bir eseri olarak ahirette zuhur edecektir. Eğer o eser Cemîl ismi şerifinin
tecellisi ile meydana geldi ise ne mutlu sahibine ki, karşılığı nur ve lütuf olarak tezahür
edecektir.
1Ahmed, İbn. Hibban, Teberânî, Hakim ve Ziya

2
Tabî bu eser dünyada Rabb’ül âleminin Cemîl ismi şerifinin tecellisi olan, Rabbin
rızası doğrultusunda işlenen güzel amellerse, örneğin iman, Rabb’ül âlemin’in güzel
dediği, değer verdiği emirlere itaat, nehiylerden ictinab, hukukullahı gözetme, teslimiyet,
ibadet-i taatlar, güzel ahlâk velhasıl görüp göremediğimiz bütün güzellikler, Cemîl isminin
tecellisi olan bütün güzel mesajlardan meydana gelen bir eserdir ki, ukbada sahibine bir
göz aydınlığı olarak, nur ve lütuf olarak tecelli edecektir inşallah.
Sonra bu iki isim âlem-i zikre inikâs edince biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere
ikiye ayrılır. Celâlinin zuhuratını zikreder, yani tefekkür eder, Allah’ın azametini,
heybetini, mükevvenatı nasıl tasarrufunda idare ve idame ettirdiğini müşahede ederek
hayretle sarsılıp bütün zerreleri ile “Sübhanallah” diyerek Rabbini sena eder. Güzelliklerin
karşısında da Rabbinin Cemîl ismini müşahede ederek bunca güzellikler, lütuf ve ihsanlar,
sayısız nimetler karşısında Cemîl olan Mün’im-i hakikiyi bulup özünden gelerek
“Elhamdülillah” der.

Sonra bu iki isim âlem-i kelâmda tecelli edince kelâmın emir ve nehye taksimine
sebep olur. Şöyle ki, insanın kemali iki ana prensip üzerine kurulmuştur, bunlar emirler
ve nehiylerdir. Emirler Rabb’ül Alemin’in Cemîl ismi şerifinin inikâsının zuhuratı olduğu
gibi, nehiyler de Celâl ismi şerifinin tecellisine sebebiyet verir ve Celâl ismi şerifinin
zuhurudur denebilir. Böylece bu iki yüce isim emirler ve nehiylerin taksimine sebep olur.
Akıllı olan, bu iki ismi şeriften de bol bol istifade eder. Celâlinin zuhuratı olan
günahlardan sakınıp uzak olur. Cemâlinin tezahüratı olan güzelliklere yani güzel amellere,
emirlere de sıkı sıkı sarılır. Böylece dengeli bir hayat yaşer ve umulur ki, ukbasında
Cemâlinin zuhuratı olan nurlara gark olur.

Sonra bu isimler âlem-i irşâda intikal edince irşadı tergîb
2 ve terhîb3, yani tebşîr4ve inzâra5 taksim eder.
Bu dünya âlemi bilindiği gibi irşad âlemi, irşad burada olacak; nefis tezkiyesi ve
kalp tasfiyesi neticesinde insan-ı kâmil denilen kemâl mertebesine burada irşad kanalı ile
ulaşılacaktır. Yüce Mevlâ’nın bu isimleri ile insanlar irşad edilevek, cemâli ile tebşirler,
celâli ile de inzarlar edilerek, biiznillah irşad semeresini gösterecek ve mümin üzerinde
yerine göre Celâl, yerine göre Cemâlin tecellileri inkişaf edecektir. Bu isimlerin tecellisi ile
mümin istikamet bulup dengeyi sağlayacaktır, biiznillah.

Sonra bu isimler vicdana tecelli edince recâ ve havf husule gelir, yani ümit ve
korku. Lütufları, tebşirleri ve akıllara durgunluk verecek güzellikler, dünya ve ukba
güzellikleri, hazlar, lezzetler, zevk, huzur, maddi-manevi nimetler, vaadler karşısında
Cemîl ismi şerfinin cilvelerini hisseden vicdan, recâ ile adeta coşar, şevklenir, mutmain
olur ve derken Allah’ın değer verdiği şeylere değer verip kulu için bir ukba ticareti, bir
hayır vesilesi kıldığı güzelliklere karşı adeta kanat çırpıp uçan kuşlar gibi uçası gelir ve
derken daima Cemîl soluklar, hep Cemîl olan veya Cemîl’in zuhuratı olan bütün
güzellikleri ahiretine nur ve lütufa çevirmek için çırpınır. İşte Cemîl ismi şerifinin
tecellisine mazhar olmuş bir vicdan sahibi mümin.

Celâl ismi şerifi vicdana tecelli edince havf husule gelir şöyle ki; Celâl ismi şerifinin
zuhuru olan veya Celâl isminin tecelisine sebebiyet verecek her yasak karşısında korkup
titrer ve gereken temkin ve tedbirde kusur etmemeye gayret eder. Celâline sebebiyet
verecek her hatası, olumsuz tutum ve davranışları karşısında adeta ödü kopar ve hemen
Rabbinden özür diler.

Mümine gereken odur ki, havf ile yanlış, yasak yollara gitmekten kaçınıp; reca ile
de doğru yollara gitmeye şevklensin böylece istikamette olsun. Mümin için havf ve reca,
dengeyi sağlayan iki ana unsur olduğu gibi Allah Zülcelal’in bu iki yüce ismi şerifleri bütün
mükevvenatın, tüm canlıların dengesini sağlayan bilhassa müminlerin dünyevi uhrevi
dengesini sağlayan muazzam azîm ismi şerifleridir. Rabbimiz Teâlâ’dan dileriz ki, bu her
iki ismi şerifinin lütuflarına mazhariyet müyesser eylesin. Âmin.

Bir de bu iki ismi şerifin tecellisini beraber olarak, yani celâlin içinde cemâl,
cemâlin içinde celâli müşahede ediyoruz. Mesela insan günahlar işliyor, Mevlâ bu duruma
celâllenip bir şefkat tokadı atıyor ki, bu tokat her ne kadar celâli de olsa, o kul için ayrı bir
2Şevklendirmek, ümidlendirmek. Rağbet verdirmek. İsteklendirmek.3Korkutmak. Fazla korkutmak.4Müjdelemek. Hayır haber vermek.5Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza vadetmek.

özellik taşıyor ve adeta cemâlî bir lütuf oluyor. Bu konuya Efendimiz (s.a.v)’in bir hadis-i
şerifi ile açıklık getirelim. Ebu Hureyre (r.a)’den rivayetle Efendimiz (s.a.v)
buyurmuşlardır: “Fenalık, hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve ayağına batan dikene varıncaya
kadar müslümanın başına gelen herşeyi Allah onun hatalarını bağişlamaya vesile kılar.”
6Hadisten anlaşılıyor ki, bela ve musibet her zaman ceza olmayıp bilhassa mümin için
manevi bir temizlenme ameliyesi oluyor ki, bu yönüyle cemâlîdir. Evet belki isyan ve
tuğyandan dolayı tecelli eden celâl, mümin-i hakiki için cemâl tecellisi ile buluşuyor.
Tabiri caizse adete cemâl, celâli bağrında söndürüyor.

“O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı
bilendir.”
7Bu ve benzeri ayet-i kerimelerde hakiki tevbe edenlerin günahlarının
affolunacağının, sanki hiç günah işlememiş gibi olacaklarının haberini verirken Mevlâ
diğer bir ayet-i kerimede ise “Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar
başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin
merhamet sahibidir.”
8 buyurarak seyyiatların haseneye dnüşeceği müjdesini verir. Bu ve
benzeri ayet-i kerimeler ve “Günahtan tevbe eden kimse hiç günah işlememiş gibi olur.”
9gibi hadis-i şerifler gösteriyor ki, günah işleyen mümin o günahı işlerken veya
günahından dolayı celâli üzerine çekiyor. Fakat bir de bakıyoruz ki, yine aynı müminin
hakiki tevbe etmesinden ötürü Yüce Mevlâ’nın Cemâl ism-i şerifi devreye giriyor ve
derken çirkinliklerin yerini güzellikler, kahrın yerini lütuflar alıyor. Böylece insan üzerinde
celâlle cemâl, pek çok yerde, durumda buluşuyor, bazen iç içe beraber rol alıyorlar.
Büyükler demişler, bir musibette bin nasihat gizli ve bir musibet bin nasihatten
evlâdır. Acı, elem dolu, musibet gibi görünen bazı olaylar vardır ki, celâlîdir, fakat o
musibetin içinde gizli öyle hayırlar, menfaatler, maslahatlar vardır, görünmez, lakin
tefekkürle, Kur’an-ı Kerîm’in mesajları, Efendimiz (s.a.v)’in sünnet-i seniyyeleri ve hadis-i
şerifleri ile meseleye bakıldığında firasetle idrak edilir ve o celâlin içinde gizli olarak -
kısmen de olsa- cemâl sezilir, bilinir. Allah (c.c) buyurur: “...Sizin için daha hayırlı olduğu
halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi
sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
10 İşte bu ve benzeri ayetler celâlin
içinde cemâl yattığına işaret eder. Meselâ bir kişinin malı mülkü onu kibre ucba
götürüyorsa yani bu ihsan-ı ilâhî ona nimet yerine mihnet oluyorsa ve sonunda da celâlle
gelen tokatı yiyerek ayılıyorsa, işte burada celâl yerini cemâle devrediyor denebilir. Bu
celâl tokatları ile ayılmayan bedbahtlar ise cemâlden mahrum olup celâli üzerine çeke
çeke Kur’an’ın beyanları ile en sonunda Kahhâr isminin tecellisine düçar olacaklardır.
Böyle bir sondan Rahman olan Allah’a sığınırız.

Nefis bilindiği gibi amansız bir düşmandır ve şeytan da onun hocası durumundadır.
Bu iki büyük düşmandan gelecek tehlikelerden ancak Rabbimizin Celâl ismi şerifi ile
korunabiliriz. Celâli ile nefsi korkutup dizginleyebiliriz biiznillah. Eğer Celâl ismi şerifi
olmasa idi mükevvenatın dengesi, hayatın devamı, müminin huzur ve saadete ermesi
düşünülemezdi, mümin bu iki amansız düşman karşısında yenik düşer, günah deryalarına
dalar ve Allah’ın gadabına, kahrına, azab-ı azimlere düçar olur, telafisi mümkün olmayan
zararlara, felaketlere maruz kalırdı. Rabb’ül âlemin’e ne kadar hamd ü sena etsek azdır
ki, bize kendisini zât ve sıfatları ile tanıtıp bizlere korunma yollarını talim ederek lütuf
içinde lütuflarla serfiraz kılarak imdadımıza yetişmiştir.

Ey celâl ve cemâl sahibi Yüce Mevlâ, celâlinden cemâline, kahrından lütfuna,
Senden yine Sana sığınırız. Bizi celâline dolayısı ile kahrına sebebiyet verecek bütün
kütülüklerden koru, cemâlinle tecelli ettiğin, cemâl soluklayan, cemâl deyip say eden
cemâl taliplisi bahtiyarlar kervanına dahil eyle. Âmin. Elhamdülillahi Rabb’ül âlemin, Ya
Celâl, Ya Cemîl, Ya Allah (c.c).
6Buhari, Kütab’ül Merda7Şura:258Furkan:709Müslim, İbn. Mace10Bakara:216